Benim gibi yenilikçiliğe meraklı birisinin sıkıcı işleri daha iyi yapmaya özenmesine şaşırdınız mı?
O halde okumaya devam edin.
Bugün sıkıcı işleri disiplinle yapmanın neden büyük yenilikçiliklerin esas büyük ortak özellikleri olduğunu ve rutin işlerden sıkılmadan büyük başarılar elde etmek için neler yapmanız gerektiğini anlatacağım.
Hem de kendimle ilgili büyük(1) itiraflar eşliğinde anlatacağım.
Bakalım ilginizi çekecek mi?
Dilerseniz bu yazıyı şu linkten ya da Spotify, Apple Podcast, Google Podcast gibi platformlardan dinleyebilirsiniz.
Eğer beni uzunca bir süredir takip ediyorsanız, yeniliklere ne kadar meraklı olduğumu biliyorsunuzdur.
Yeni teknolojiler, yeni müşteri deneyimleri, yeni düşünce şekilleri, yeni iş modelleri, yeni sanat formları.. bütün bunlar beni adeta büyülüyorlar.
Ve dolayısıyla bu yenilikçi fikirleri bulan ve hayata geçirmek için amansız mücadelelere girişen insanlara da büyük hayranlık besliyorum.
Her hafta pazar günleri yayınladığım “Haddini Aş Hikayeleri”nde bu yenilikçi kahramanlara olan minnettarlığımı gösteriyor, onların yaptıklarının, söylediklerini, keşfettiklerinin ve yarattıklarının hayatlarımızı nasıl değiştirdiğini büyük bir zevkle anlatıyorum.
Ama yeniliklere olan bu büyük hayranlığım aynı zamanda benim zayıf yanımı da oluşturuyor.
Hiç bir büyük başarının kahramanı her gün bir yeni fikirden, diğer bir yeni fikre atlayarak ulaşmamış hedefine. Her büyük yenilikçi aslında sıkıcı ve rutin işlerde gösterdiği büyük disiplinle yavaş yavaş tırmanmış kendi dağının zirvesine.
Sıkıcı işleri mükemmel derece de iyi yapmadan herhangi bir alanda büyük başarılara ulaşmak maalesef imkansız.
Gördüğünüz her büyüleyici sanat eserinin, girişimin, inovatif ürünün arkasındaki hiç aksatılmadan büyük bir özenle yerine getiren rutin ve sıkıcı görevlerin katkısı, ilk adımlardaki yaratıcılık patlamalarından çok daha önemli.
Ve işte bu tam da benim zayıf yanım.
Yeni işlere büyük bir motivasyonla girişiyorum ve ilk aşamalarda inanılmaz derecede hızlı ilerleyip , çok güzel çıktılar elde edebiliyorum.
Ama zamanla işin “yenilik” unsuru azalıp, özenle yerine getirilmesi gereken “rutin” yönleri arttıkça işe ilgim azalıyor, onu savsaklamaya başlıyorum. Bir süre sonra da o işten tamamen elimi ayağımı çekiyor, onu öksüz bir çocuk gibi bir kenara itiyorum.
Yeni işlerin ilgimi daha çok çekmesinin nedeni, bünyelerindeki keşif ve öğrenme unsurlarının yoğunluğu sanırım.
Mesela podcast yayınlarımı ve bültenimi ayağa kaldırmak için, daha önce hiç bilmediğim şeyleri öğrenmem ve bazen onları de el yordamı ile keşfetmem gerekiyordu ilk zamanlarda.
“Hangi yazılım platformlarını kullanmalıyım”, “en iyi ses sonucunu hangi mikrofanla alıyorum”, “ne tür içerikler daha çok ilgi çekiyorlar”, “içeriklerimi hangi saatlerde yayınlamayım”, “iyi bir podcast kurgusu nasıl olur” gibi soruların yanıtlarını aramak, benim için inanılmaz zevkli ve keşifsel bir sürecin tatlı mücadelelerle dolu merhaleleriydi.
Bütün bunları araştırmak, denemek, yanılmak, öğrenmek ve yeniden denemek benim için çok zevkliydi ve sevgili eşimin bütün itirazlarına rağmen sabahlara kadar çalışmaktan hiç ama hiç gocunmuyordum.
Hatta bazen bu çalışmalar asıl ekmek kapım olan kurumsal eğitimleri aksatsa da, kendimi adeta tutamıyordum.
Şimdilerde ise yavaş yavaş hem bülten yazılarım, hem de podcast yayınlarım için yerine getirmem gereken rutin görevlerin oranı artıyor.
Yukarıdaki soruların çoğunun yanıtların bulmuş durumdayım. Keşif ve öğrenme eğrimde ister istemez sert bir düşüş var.
Yani uzun lafın kısası kritik bir döneme girmiş durumdayım.
Bültenim ve podcastim daha önceki bir çok girişimimin talihsiz sonu ile tanışma riskini taşıyorlar; yani devamlarını getirememem riskiyle.
Bu noktada beni rahatlatan ve geleceğe umutla bakmama neden olan bir öz-farkındalığım var neyse ki.
Uzun yıllar önce başlatıp, hiç bozmadan yıllarca götürdüğüm ve artık rutinleşmelerine rağmen hala büyük bir zevkle yaptığım şeylerden kendim hakkında çıkarsadığım bir öz-farkındalık.
Yaptığım bir işin başkalarına faydasını görüp, bu konuda somut geribildirim aldıkça coşuyorum ben.
İnsanların ürettiklerimden fayda elde ettiklerini gördükçe, rutin işler kolaylaşıyorlar benim için, hatta onları yerine getirmekten tuhaf bir zevk bile almaya başlıyorum.
Mesela geçen hafta pazar günü 46.’sını yayınladığım “Haddini Aş Hikayeleri” buna güzel bir örnek oluşturuyor.
Yakında bir kitaba da dönüştüreceğimiz bu hikayelerin kararlaştırılması, araştırılması ve etkileyici bir metine dönüştürülmesi çok emek isteyen ve pek çok rutin faaliyeti içeren bir süreç.
Ama sevgili çalışma arkadaşım Bilge Zağlı ile birlikte bütün bunları yapmaktan hiç gocunmuyoruz. Çünkü hikayeleri yayınladıktan sonra insanların geribildirimlerini okuduğumuzda bütün emeğimize değdini, okurlarımıza gerçekten bir şeyler kattığımızı görüyoruz.
Belki rutin işleri devam ettirmek için başkalarının takdirine ihtiyaç duymakla suçlayabilirsiniz beni.
Çok da haksız bir suçlama olmaz hani.
Ayrıca Bakınız; Carl Jung'dan 4 Sarsıcı Yaşam Dersi
Şimdiye kadar yazdığım 3 kitabın yanlarına bir yenisini bu kadar uzun süredir ekleyememem, kitapların ülkemizde pek takdir edilmemesiyle ve okurlardan geribildirim alamamla ilgili olabilir açıkçası.
Ve hayır, kitap yazma tembelliğimden gurur duymuyor, bahanelerin arkasına saklanmak istemiyorum.
Ama insanın kendisini rutin işleri bile büyük bir zevkle yapacak şekilde motive edecek şeyin ne olduğunu bilmesinde, bu konudaki öz-farkındalığını geliştirmesinden inanılmaz büyük fayda var.
Sonuçta şu kısa hayatımızda başarı elde etmek istiyoruz.
Belki de tam tersimize akan nehirlerde kürek çekmekten vazgeçip, bizimle aynı yönde akan sularda doğal bir şekilde amak daha akıllıcadır.
Benim büyük bir motivasyonla yol aldığım nehirlerin ortak özelliği başkalarına kattığım fayda konusunda somut geri bildirim almak.
Peki ya sizinkisi ne?
Kommentare