top of page

Haddini Aş Hikayeleri 55: Franz Kafka

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2023

Yüreğinde hep bir buruklukla yaşayan, kalemi dışında sığınabileceği başka limanı olmayan, insanın tek başınalığını, bencilliğini, acılarını en iyi şekilde anlatan bir deha; yalnızlığın ve arayışın bir sembolü bir yazar o.

Tarihteki birçok büyük yazar gibi yaşadığı dönemde neredeyse hiç okunmayan, ancak bugün en çok okunan kitapların sahibi, aforizmaları insanların dilinden düşmeyen Franz Kafka’nın nasıl bir hayat yaşadığını biliyor musunuz?

Buyrun anlatıyorum:

Çocukluğu

3 Temmuz 1883 yılında Prag’da, Çek proletaryasından gelip sonradan zengin olan tüccar Herman Kafka ile Alman Yahudisi zengin bir aileden gelen Julie Kafka’nın altı çocuklarından ilki dünyaya geliyor.

Kafka iki erkek kardeşini daha bebekken, üç kız kardeşini de Nazilerin zulmü altında toplama kamplarında kaybediyor.

Yalnız, sevgiye ve ilgiye aç bir çocuk olarak büyüyor Kafka.

Anne ve babası çalıştıkları için zamanının çoğunu bakıcılarla geçiriyor. Odasından pek çıkmayan, yalnız başına vakit geçirmeyi tercih eden bir çocuk O. 

Kafka’nın hayatı, kişiliği, yazıları üzerinde en büyük etkiye sahip figür babasıdır.

Hiçbir zaman iyi anlaşamıyor babasıyla ve ona duyduğu kırgınlığı eserlerine de sıkça yansıtıyor. Ondan gördüğü diktatörlükten, dayatmalardan ne kadar nefret ettiğini her fırsatta vurguluyor.

Çok sevgili baba, Geçenlerde bir kez, senden korktuğumu öne sürmemin nedenini sormuştun. Genellikle olduğu gibi, verecek hiçbir cevap bulamadım. Kısmen tam da sana karşı duyduğum bu korku yüzünden, kısmen de bu korkuyu gerekçelendirmek üzere, konuşurken toparlayabileceğimden çok daha fazla ayrıntı gerektiği için. Ve şimdi burada sana yazılı bir cevap vermeyi deniyor olsam da, bu fazlasıyla eksik kalacaktır, çünkü bu korku ve onun etkileri senin karşında yazarken de ket vuruyor bana ve dahası meselenin büyüklüğü, hafızamın ve aklımın sınırlarını çok aşıyor. Babaya Mektup, Franz Kafka

Almanca konuştuğu için Çekler tarafından, Yahudi olduğu için de Almanlar tarafından dışlanıyor. Annesinden dahi şefkat göremiyor. Çünkü o da babasının otoritesine boyun eğen, sessiz bir kadın.

Bir çocuğun en çok muhtaç olduğu sevgi, ilgi, güven duygularından mahrum olarak büyüyor Kafka. Bunların eksikliğini ölene kadar yüreğinin derinliklerinde hissediyor.

Dayanılmaz olan aslında yaşam değil, insanlarmış.

Eğitim Hayatı

Liseyi hem Almanca hem de Çekçe eğitim alarak başarılı bir ortalamayla bitirdikten sonra 1901 yılında Prag’daki Karl Ferdinands Üniversitesi hukuk fakültesine giriyor. Hukuk okumak ailesini memnun etse de Kafka’yı hiç mutlu etmiyor. 

Bu arada sadece hukukla değil, Alman edebiyatı ve sanat tarihi dersleriyle de ilgileniyor.

Edebi türde ilk çalışmalarını üniversitedeki bir öğrenci grubuna katıldığı dönemde gerçekleştiriyor ve “Bir Savaşın Tasviri” isimli ilk öyküsünü yazıyor.

Bu dönemlerde bir diğer önemli gelişme ise sonradan çok yakın arkadaşlık kuracağı Max Brod ile tanışması oluyor. (Kafka’nın mektuplarına ulaşmamızı sağlayan kişidir Max Brod.)

18 Haziran 1906’da hukuk eğitimi tamamlıyor ve Albert Weber’in yanında staja başlıyor.

Yalnızca aptal oldukları için bu denli kendilerinden emin konuşabiliyorlar.

Kariyer ve Yazın Hayatı

Kafka’nın hissettiği zayıflık, özgüven eksikliği, suçluluk bilinci adeta üzerine yapışıyor, hayatı boyunca bu duyguların etkisinden çıkamıyor. Onaylanma, anlaşılma ihtiyacı onu hep yazmaya itiyor.

Benim yalnızlığım insanlarla dolu.

1908 yılında bir sigorta şirketinde, sabah 8 akşam 6 çalışmaya başlıyor, ancak içine düştüğü bu rutin onu hiç mutlu etmiyor, onu daha da depresifleştiriyor. Üstelik ne zaman bir şeyler yazmak istese, odaklanamıyor. Sadece “Taşrada Düğün Hazırlıkları” adlı öyküsünü yazabiliyor bu dönemde.

1911 yılında eniştesi ile birlikte bir asbest fabrikasına ortak oluyorlar, ancak burada da edebi çalışmalarına zaman ayıramadığı için işinden giderek nefret etmeye başlıyor. Aynı dönemde siyasal ve sosyolojik olaylarla ilgilenmeye başlıyor, toplantılara katılıyor, gözlemler yapıyor.

Hayatı boyunca hiç evlenmiyor Kafka. Dönem dönem girişimleri olsa da kendi içinde yaşadığı bazı sorunlar nedeniyle başaramıyor hayatına bir kadın almayı.

13 ağustos 1912 yılında Felice Bauer ile tanışması hem özel, hem edebi hayatının en önemli olaylarından, hem de en verimli olduğu dönemlerden biridir.

Sadece bir gecede, baba ile oğul arasında geçen ’’Yargı’’ adlı öyküsünü yazıyor. Bir yandan da Amerika ve Dönüşüm kitapları için çalışmalar yapıyor ve Felice ile mektuplaşıyor. Felice ile iki kere nişanlanmalarına ve düğün planları yapmalarına rağmen evlenemiyorlar.

1914 ila 1915 yıllarında en önemli eserlerinden olan ‘’Ceza Sömürgesi’’ ve ‘’Dava’’yı tamamlıyor.

En kötüsü de sahip olmadığın şeylere ait olmandır.

Kafka, 1917 yılında vereme yakalanıyor ve bir çiftliğe yerleşiyor. Burada hem günlüklerine devam ediyor hem de aforizmalar yazıyor.

1920 yılında gazeteci yazar Milena ile tanışıyorlar. Kafka’nın Almanca yazılarını çeviren Milena ile sürekli mektuplaştıkları bir ilişki içerine giriyorlar. İki yıl boyunca sürdürdükleri ilişki her iki tarafa da zarar vermeye başlayınca sonlandırmaya karar veriyorlar.

İlişkileri bitiyor ve geriye dünya edebiyat tarihinin en önemli ve en çok satan mektuplaşması kalıyor: Milena’ya Mektuplar

Palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben? İçinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam. Sen de anlamazsın, ben bile anlamıyorum ki başkasına nasıl anlatırım? Milena’ya Mektuplar

Veda

Hastalığı gün geçtikçe daha ilerliyor, gün geliyor yemek dahi yiyemeyecek duruma geliyor. Ardından konuşma yetisini kaybediyor. Çünkü gırtlak kanserine kadar ilerliyor durum.

Hayatının son 7 yılı hastanelerde geçen Kafka, 3 Haziran 1924’te beş parasız ve yalnız, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olduğunun farkına varamadan hayata gözlerini yumuyor.

Tarihteki birçok büyük yazar gibi Kafka da yaşadığı dönemde neredeyse hiç okunmayan bir yazardı.

Belki bu yüzden belki de kimsenin onu anlamayacağını düşündüğü için ölmeden önce tüm yazdıklarını yakması için Max Brod’a verdi. Ancak Brod Kafka’nın eserlerini çok değerli bulduğu için yazıların hepsini kitap haline getirdi.

Yüreğinde hep bir buruklukla yaşayan, kalemi dışında sığınabileceği başka limanı olmayan, insanın tek başınalığını, bencilliğini, acılarını anlatan bir deha; yalnızlığın ve arayışın bir sembolü o.

Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor.


57 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

留言


Yazı: Blog2_Post
bottom of page