top of page
Yazarın fotoğrafıPınar Özkent

Haddini Aş Hikayeleri 59: Antoine de Saint-Exupéry

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2023

‘’Öyle yalnız bir yaşam sürüyorum ki her zaman yollardayım. Hiçbir şey olmuyor hayatımda. Sabah kalkıyorum, arabamla çıkıyorum, öğlen yemek yiyorum, akşam yemek yiyorum, hiçbir şey düşünmüyorum. Üzücü bir durum.’’

Antoine de Saint-Exupéry, bir ofiste kamyon satışı yaparken kız kardeşine gönderdiği bir mektupta yazıyor bunları.

Hayatı başarısızlıklarla, sürekli iş değiştirmekle geçmiş, en kaygı dolu günlerinde edebiyat tarihinin en umut dolu romanlarından biri olan ‘’Küçük Prens’’i yazmayı başarmış bir yazar Antoine. 

Antoine de Saint-Exupéry’in ilginç hayat hikayesini anlatıyorum, buyrun.

Antoine de Saint-Exupéry Kimdir?

29 Haziran 1900’de Lyonda dünyaya gelen Exupery, beş çocuklu ailenin üçüncü çocuğudur.

Henüz 3 yaşındayken babasını kaybeder. Babasının ölümüyle aile iyice fakirleşir, zor günler geçirirler.

Küçük Antoine’nin çok büyük bir arzusu vardır o zamanlar: Evlerinin üzerinden geçen uçaklardan birinin içinde olmak, hatta o uçakları kullanmak.

Ölene kadar sorumlusun, gönül bağı kurduğun her şeyden.

Ancak annesi pilot olmasına razı olmaz.

Liseyi bitirince annesinin isteği üzerine Askeri Denizcilik Okulu’nun sınavlarına girer, fakat başarısız olur. Bunun üzerine mimarlık bölümüne kaydolur.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla eğitimini tamamlayamaz ve okulu yarıda bırakıp askere gider. Burada Hava Birliğine atanır. İlk iş olarak pisti denetleme görevi verilir Antoine’ye.

Görevi sırasında hayatına yön verecek olan işlerden biri olan pilotluk eğitimi almak üzere Strasbourg’a gönderilir.

Yaşam, bize bütün kitapların öğrettiğinden daha çoğunu öğretir. çünkü yaşam, bize karşı direnir. insan, ancak engellerle karşılaşıp onları aşmaya çalıştıkça kendini tanıyabilir.

Savaş bittiğinde hayallerine de ara vermek zorunda kalır. Uçmasından hiç hoşnut olmayan annesinin isteği üzerine kamyon satışı yapılan bir ofis işine girer. 

Göklerde olmak isterken, masa başında satış yapan Antoine, kız kardeşine gönderdiği bir mektupta hayal kırıklıklıklarını şöyle dile getirir:

”Öyle yalnız bir yaşam sürüyorum ki her zaman yollardayım. Hiçbir şey olmuyor hayatımda. Sabah kalkıyorum, arabamla çıkıyorum, öğlen yemek yiyorum, akşam yemek yiyorum, hiçbir şey düşünmüyorum. Üzücü bir durum.”

Girdiği işlerde başarısız olduğu için sık sık iş değiştirmek zorunda kalır.

1922 yılında bir akraba yemeğinde Louise de Vilmorin ile tanışıp nişanlanırlar, fakat birliktelikleri uzun sürmez, ayrılırlar.

1926 yılında sonunda istediği olur ve Toulouse-Dakar Havayolları pilotlarından biri olur Antoine. Bu dönem ayrıca yazmaya başladığı dönemdir.

1928’de yazdığı hikayelerden birisi dergide yayımlanır.1929’da ise Fransa ve Kuzey Afrika arasındaki posta uçuşunu, ticari havacılığın başlangıç hikayelerini anlattığı ilk kitabı ‘’Güney Postası’’ yayımlanır.

1927 yılında Cape Juby’de, görevinin kaybolan uçakları aramak olduğu keşif pilotluğu görevine atanır.

Çölün ortasında küçük bir kulübede tam 18 ay geçirir. Daktilosu da yanındadır elbette, burada da yazmaya devam eder.

1929 yılında Güney Amerika’ya yerleşir ve Arjantin Hava Postası şirketinin başına getirilir. 1931 yılında ona Femina ödülü kazandıran ‘’Gece Uçuşu’’ romanı yayımlanır. 

Çekilen sıkıntılar bazen insana yeni pencereler açabiliyor.

Burada Consuelo ile tanışır ve 1931 yılında evlenirler. 

1938 yılında Alman Ordusunun Fransa’yı işgali üzerine Amerika’ya gider Antoine. Amerika’da geçirdiği günlerde kendini her zamankinden çok yazmaya verir, birçok roman yazar. 

Bunlardan en bilindik olanı ise 1943 yılında yayımlanan ‘’Küçük Prens’’ romanıdır.

Küçük Prens’in nasıl ortaya çıktığı ile ilgili John Phillips şunları söylüyor:

”Antoine’ye Küçük Prens’in hayatına nasıl girdiğini sorunca, bana boş beyaz bir kağıda baktığını ve orada küçük bir çocuk figürü gördüğünü söyledi. “O küçük çocuğun kim olduğunu sordum”. “Ben Küçük Prens’im” oldu cevap.”

Büyükler sayılara bayılırlar. Yeni arkadaşınızdan onlara söz edecek olsanız, özelliklerini sormazlar. Ama “kaç yaşında?”, “kaç kardeşi var?”, “kaç kilo?”, “babası kaç para kazanıyor?” gibi gereksiz sorular sorarlar. Böylece onu tanıdıklarını sanırlar.

Memleketinden uzakta, kaygı dolu günler geçirse de edebiyat tarihinin en umut dolu romanlarından birini yazmayı başarır Antoine.

Yaşam, bize bütün kitapların öğrettiğinden daha çoğunu öğretir. çünkü yaşam, bize karşı direnir. insan, ancak engellerle karşılaşıp onları aşmaya çalıştıkça kendini tanıyabilir.

2. Dünya Savaşı başlayınca Fransa’ya tekrar döner ve yeniden orduya katılır. 31 Temmuz 1944’de Akdeniz’de görev yaptığı esnada Alman birliklerinden kaçarken kaybolur. Kimi kaynaklar bir Alman uçağı tarafından vurulduğunu, kimi kaynaklar ise uçağının teknik arıza nedeniyle düştüğünü söyler.

Uçağı ve cesedi bulunamaz Antoine’nin. Ancak 1998 yılında Marsilyalı bir balıkçının ağından Saint-Exupery’in bilekliği çıkar. Bilekliğinde kendi ismi, karısı Consuelo’nun ismi ve ölmeden bir yıl önce yayımlanan Küçük Prens editörünün adresi yazılıdır.

2000 yılında uçağın enkazına ulaşılır ancak Antoine’nin cesedi bulunamaz.

Antoine, uzunca süre oradan oraya savrulsa da, bu inişli çıkışlı kariyer yolculuğu ona hayata karşı mükemmel, kendine has bir bakış açısı kazandırıyor. Ve iyi ki de bu bakış açısını kağıda dökmeyi seçiyor.

Çünkü yaşamı, yaşamın güzelliklerini, yalnızlığı, hüznü, sevgiyi, umudu onun kadar iyi çözen, onun kadar nahif bir şekilde anlatan çok az yazar geçti bu dünyadan.

Gözümüzün önünde olup da farkına varamadığımız güzellikleri gün yüzüne çıkarıyor. Uyarıyor bizi kibarca, farkında olmaya davet ediyor.

Bir tarla dolusu gülün içinden neden bir tanesini severki insan? Çünkü onun gülüdür o, emek vermiştir. Onu sulamış, onu budamış ve ona bakmıştır.
88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page