Hep insanların dünyaya bir şeyler yaratmak için geldiğine inandım. Bizi diğer tüm varlıklardan farklı kılan yönümüz bu.
Diğer canlılar kendilerine verilenle yetinir, onunla uyum içinde yaşarken, bizler bazen başımızı derde sokmak, bazen de çevreye zarar vermek pahasına, hep yeni şeyleri denemek isteyen, önüne konana razı olmayan, yeni şeyler yaratmadan duramayan bir türüz.
Sanırım yaratıcılılığımızı ifade etmek hepimiz için vazgeçilmez bir ihtiyaç ve belki de mutlu bir yaşam sürmenin ayrılmaz bir parçası.
Yaratıcılık kimimiz için yeni yemekler yapmayı denemek, kimimiz için yeni ürünler, hizmetler, deneyimler tasarlamak, kimimiz için yeni girişimler kurmak, kimimiz için kara kalem eskizler çizmek, kimimiz için ise güzel hikayeler yaratmak şeklinde ortaya çıkabiliyor.
Bütün bu farklı yaratım türlerinin ortak noktası, süreç boyunca insanın mutluluğunu, enerjisini, mücadeleciliğini güçlendirmeleri, adeta başka bir boyutta hareket ediyormuşuz gibi hissetmemizi sağlamaları.
Ben de yaratım anlarımın hayatımın belki de en mutlu anları olduğunu duyumsuyorum.
Yazarak, videolar, podcastler, eğitimler üreterek yaratıyorum ben. Ve bu yaratım bazen yorucu, çoğu zaman karşılıksız ve daima çok zorlandığım anlardan oluşsa da, o anlarımın hiç bitmemesini istiyorum.
Tabii ki benden çok daha üst seviye yaratımlar yapan insanlar var. Sanatçılar, tasarımcılar, bilim insanları, mimarlar, düşünürler…
Onların muhteşem yaratımları yanında benimkilerinin lafı olmaz.
Ama yine de kendi çapımda yaşadığım yaratım anları hayatımın zirve noktalarını oluşturuyorlar.
Tanıdığım pek çok insan için de durum farksız.
Kimisi yeni bir yemek yapmayı denerken, kimisi müşterileri için yeni bir ürün tasarlarken, kimisi hobi bahçesinde sebzeler yetiştirirken buluyor mutluluğu.
Mesleği doğrudan yaratıcılık içeren insanlar çok şanslılar. Hem yaratıcı bir iş yapıp, hem de bundan para kazanmak muhteşem bir nimet bana kalırsa.
Öte yandan endüstriyel üretimin güçlenmesi maalesef yaratıcı işlerin sayısını azaltıyor, yaptığımız işlere yaratıcı kıvılcımlar katmamızı engelliyor.
Mesela, eskiden bir marangoz kendi ürettiği bir dolabın süslemelerinde yaratıcılığını konuşturabiliyordu belki. Ama şimdi aynı marangoz IKEA’nın dev üretim hatlarında çalışan bir “iş gören” sadece. Önüne konan tasarıma uygun bir şekilde üretim yapması dışında beklenen bir şey yok ondan.
Endüstriyel üretim verimlilik baskısı ile yaratıcılığı bir avuç elit tasarımcıya, ürün geliştiriciye ve pazarlamacıya teslim ediyor, diğerlerine ise bu ürünleri üretmek, dağıtmak, pazarlamak ve satmak kalıyor sadece.
Belki de çoğu insanın işinden mutsuz olmasının temel nedeni bu.
İçlerindeki yaratıcı çocuğu susturup, rutinlere kendilerini kaptıran, sadece önüne koyulanları üretmek, satmak ve dağıtmak zorunda kalan insanların mutlu olmasını nasıl bekleyebiliriz ki?
Ben yazarak, videolar ve podcastler üreterek yaratıcılık arzularımı dışa vuruyorum. Şanslıyım bu açıdan.
Size de yaratıcılığınızı dışa vuracak bir şeyler yapmanızı şiddetle tavsiye ediyorum değerli okurlarım.
Eğer para kazandığınız iş buna uygun değilse (ki büyük ihtimalle değil) yeni bir işe atılmanın ya da iş dışında kalan zamanlarınızda yaratıcı girişimlerde bulunmanın size çok iyi geleceğine inanıyorum.
Yaratıcılığınızı konuşturabileceğiniz bir hayat diliyorum size. Çünkü bunun daha güzel bir hayat olduğuna inanıyorum.
Comments