top of page

2019 yılının harika bir Eylül akşamında eşim Bora ile birlikte kendimizi, aniden hayatımızın ortasına düşen ve oldukça zorlayıcı bir stres yumağının içinde bulduk. 

 

Henüz 6,5 aylık hamileyken; dünyaya gelmek için acelesi olan bir oğlumuz olduğunu, aniden sancılarım başlayınca anlayıp hastaneye koşmuştuk. 

 

Ne Bora ne de ben o akşam hastaneye giderken önümüzdeki birkaç hafta boyunca küçük bir hastane odasının yeni yaşam alanımız olacağını düşünmemiştik. 

 

Doktorlar, bebeğin akciğerleri henüz tam gelişmediğinden ve doğması riskli olduğundan doğumu bazı ilaçlarla mümkün olduğunca ötelemeye çalışıyorlardı. Tam 22 gün o hastane odasında, neredeyse 24 saat boyunca karnıma takılı birtakım kablolar ile kasılmaların şiddeti ve bebeğin kalp atışları takip edildi. Süreç oldukça riskli ve dolayısıyla stresliydi. 

 

Tüm bu olağanüstü stresli durumun içerisinde sakin kalmaya çalışmak oldukça zor olsa da, bu bitmek bilmeyen stres duygusunu nasıl hafifletebileceğimi düşüne düşüne kendimce birkaç çözüm yolu bulmuştum. 

 

Örneğin; duygu ve düşündüklerimi karnımdaki oğluma bir mektup olarak yazmak; yanı başımda duran monitördeki kalp atışlarını sürekli dinlemeye çalışmaktan çok daha iyi gelmişti.

 

İnsanın olan bitene isyan etmekten çok daha fazlasını yapmaya muktedir olduğunu kendimde test ettiğim bir dönemdi.

 

Bu süreç aynı zamanda bana, yaşamaktan korktuğumuz veya kaldıramayacağımıza inandığımız bazı şeyler başımıza geldiğinde, aslında düşündüğümüzden de güçlü olabildiğimizi göstermişti. 

 

Biz insanlar gerçekten zorlandığımızda kendimizi avutacak bazı çıkış yolları bulabiliyor ve daha önce hayal bile edemeyeceğimiz zorlayıcı şartların üstesinden gelebiliyorduk. 

 

Çok şükür ki oğlumuzun doğumunu 3 hafta kadar ertelemeyi başabilmiştik. Ancak doğum sonrası 18 gün daha yoğun bakımda kalmak zorunda olduğundan ona biraz geç kucağımıza alabildik.

 

Rehberi yazdığım bu günlerde Ege 2,5 yaşında minik bir kahraman. Çok şükür.. 

 

Eşimle birlikte geçirdiğimiz o son derece zorlayıcı zaman dilimi, stresi yönetebilmek için, insanın dayanıklılığını arttırarak çözüm yolları bulabilmesinin ne denli önemli olduğunu bize yeniden öğretmişti.

 

Amacım stresi yok etmek, stresi yok saymanızı tavsiye etmek veya hayatın toz pembe olabildiğini göstermek değil. 

 

Amacım sadece, engebelerle dolu yaşam yolculuğumuzda stresli anların varlığında kullanabileceğimiz birkaç ipucunu ve önlenmesi mümkün olan stres faktörlerinden olabildiğince uzaklaşmak için yapabileceklerimizi sizlerle paylaşmak. Yani stresle biraz daha iyi geçinmenizi sağlamak. 

 

Çünkü biliyorum ki, stresi yönetmeyi az çok öğrendiğimizde hayatımızın iplerini tekrar elimize alacak, hem iş hem de özel hayatımızda daha başarılı, mutlu ve huzurlu bir insan olmak için en büyük adımı atmış olacağız. 

Stresle Aramı Nasıl Düzeltirim?

29,90₺Fiyat
bottom of page