Baharın kuş cıvıltıları, taptaze açmış çiçeklerin kokusu ve ılık güneş ışığının canlandırıcı dokunuşuyla tüm cömertliğini sergilediği bir gün..
Genç bir kadın işe giderken, yol kenarında kör bir dilenciye denk geliyor. Dilencinin önünde bir pankart var: “Görme engelliyim, yardım eder misiniz?”
Bir an duraklıyor, herkesin önünden umarsızca geçip gittiği adamı izliyor. Önündeki metal kavanoz bomboş.
Kadın çantasından hızlıca bir kalem çıkartıyor, pankarta bir şeyler yazıyor ve yoluna devam ediyor. Akşam iş dönüşü dilenci hala orada, ama önündeki kavanoz bozuk para dolu..
Kadın yanına gidiyor, dilenci sabah pankartını değiştiren kadının geri döndüğünü anlıyor ve ona soruyor: “Bugün bir sürü insan bana yardım etti. Ne yazdın?”
Pankartın değiştirilmiş hali şuydu:
Kelimelerin Bir Bildiği Var
Kelimelerin kendi dünyaları, kendi sınırları ve bilgelikleri var. Ve bu yönüyle bir kelime dahi tüm dünyayı dönüştürebilme gücüne sahip.
Oldum olası kelime koleksiyoncusu insanların muazzam bir zihinsel dayanıklılığa ve hayat görüşüne sahip olduğunu düşünürüm.
Çünkü bildiğimiz kelimeler kendimizi başkalarına ne kadar iyi ifade edebildiğimizi belirlemenin yanı sıra, dünyayı ve yaşamı algıladığımız çerçevelerimizi genişletiyor. Bu da önümüze sonsuz seçenekler sunuyor.
Hele bir de kelimelerin kökenlerini incelediğimizde; onların arkasına saklanmış gizli mesajlarla, hikayelerle ve duygularla karşılaşıp; davranışlarımızı dönüştürme gücüne sahip olduğumuzda, hayatımızın dizginlerini de elimize almış oluyoruz.
Davranışlarımızı değiştirmek mi diyorum? Evet, tabi. Mesela “ilgi” sözcüğüne bir bakalım mı?
İlgi Eski Türkçe’de “yanına varma, tutma” anlamına gelen il- kökünden geliyor. Bunu öğrendiğimde, ilişkilerime bakış açım dönüşmüştü.
Eğer birine gerçekten ilgi göstermek istiyorsam, onun yanında olup elinden tutmam da çok değerliydi. Yani bir kısa mesaj ile gönül almaya çalışmak karşı tarafa “ilgilenilmiş” hissettirmiyor.
İlişki dedim de, ilişki sözcüğü ilişik- kökünden geliyor ve bu kök de “alaka” ile eş kökenli. İlişki alakadan türediyse, gündelik ilişkilerde bu kelimenin hakkını ne kadar veriyoruz bu da ayrı bir içsel sorgulama konusu..
Ya Kelimelere Başka Anlamlar Yüklemeliysek?
Mevlana ne güzel söylemiş:
“İnsan her nefeste yeni biri olur ve her nefes, içini doldurduğumuz kelimelerle bilmediğimiz bir aleme yolculuk eder; sonra da oradan hediyelerle geri döner.”
Kilit noktayı fark ettiniz mi? ‘Geri dönme’ eylemi.
Farkında olsak da, olmasak da kullandığımız kelimeler ve kelimelere yüklediğimiz anlamlar bize çeşitli yollarla (olumlu ve olumsuz) geri dönüyor ve kendimizi nasıl hissettiğimizi de şekillendiriyor.
Reddedilmek sözcüğü mesela.. Nasıl ağır geliyor bize.. Biri bizi reddediyor, istediğimiz işi alamıyoruz, bir talebimiz geri çevriliyor..
Kelimenin ağırlığı geliyor öz güvenimizimizin, umudumuzun, öz saygımızın üzerine çöküveriyor. Omuzlarımız düşüyor.
Peki ya reddedilmek aslında yeni bir yola yönlendirilmekse?
Peki ya reddedildiğimiz için bizi bekleyen bambaşka bir fırsata yaklaşmışsak?
Çoğu zaman ilk etapta istediğiniz gibi gitmeyen bir şey için, sonrasında “iyi ki de olmamış” dediğinizi fark ettiniz mi?
Evet, yaşam böyle çalışıyor.. Kelimeye böyle bakınca, anlamı ve ağırlığı değişiyor mu sizde de?
Bir de aklıma “vazgeçmek” geldi şimdi. Bir başka zorba kelime..
Yapmak istediğimiz bir şey, ulaşmak istediğimiz bir hedef var ve ona giden yolda kendimize zarar verme pahasına uğraşmaya devam ediyoruz. Aslında kendimize iyi davranmadığımızı içten içe bilsek de vazgeçmek istemiyoruz.
Vazgeçmek sanki yenilmişiz gibi hissettiriyor. “Uğraştım ama beceremedim, maalesef vazgeçtim..”
Bazen sırf bu nedenle istemediğimiz ilişkiler içinde acı çekiyor, bizi tüketen yapılarda çalışmaya devam ediyor, biriyle anlamsızca çekişerek dünyanın en değerli kaynağını yani zamanımızı kaybediyoruz.
Peki ya vazgeçmeyi bilmek muhteşem bir erdemse?
Bazen bazı şeyler ne kadar istesek de olmayacak. İnsanları değiştiremeyiz, geçmişimizi veya ailemizi de.. Sadece düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Ve düşünceler gider davranışlarımıza zemin hazırlar.
Vazgeçmek kelimesinin kökeninin “geride bırakmak” olduğunu bilseniz düşünceleriniz değişir mi?
Olduramadığımız bir şeyin peşinden koşmaktan vazgeçtiğimiz için; beceriksiz, başarısız, bozuk değiliz. Sadece bazı şeyleri “geride bırakmayı” bilinçli olarak tercih edip, kendimizi daha fazla eksiltmeden önümüze bakmayı seçiyoruz.
Ne zaman vazgeçeceğini bilmek muhteşem bir yetkinliktir. Anlamsız hedefler ya da insanlar için çaba harcamak yerine; aklını, bilgini, ilgini sana değer katacak bir şeye yoğunlaştırmaktır.
Böyle bakınca kelime hiç de fena değil, di mi? En azından çabamızı hak eden farklı şeyler olduğunu fark ediyoruz.
Ve bu yazımda kelimelerle ilgili araştırmalarımdan eteklerime dökülenleri paylaşmak istedim sizlerle.
Bir sonraki yazıma dek; müsterih* kalın.
* Müsterih kelimesi “dinç, ferah, dingin hissetme” anlamına gelen Arapça mustarīḥ kelimesinden türemiş.
Ne güzel niyet di mi?
***
Eğer henüz Haddini Aş Bülten üyesi değilseniz ve benzer içeriklerden ilham almak isterseniz; buradan bülten ailemize katılabilirsiniz.
Comments