top of page

Kar Yağışından Öğreneceğimiz 3 Hayat Dersi

Güncelleme tarihi: 30 Mar 2023

Geçen gece bir türlü uyku bana o tatlı elini uzatmadı. Tüm gece, dışarıyı daha iyi göreyim

diye kör bir ışıkla aydınlattığım çalışma odamdaki koltuk ile pencere arasında mekik

dokudum. Sosyal medya, haberler, bulutların hareketinden her türlü hava olayını

tahmin etmesiyle ünlü babam.. Herkes bana gece kar yağacağını müjdelediğinden, beni kimse yatağa sokamazdı.


Akşam üstü ufalanmaya başlayan başlayan kar gece yarısına doğru olağanüstü

görkemiyle hızlanarak sokak lambalarının altında savrulurken o an pencereden bakan

milyonlarca insandan biri olduğumu düşündüm.


Sosyal medya hesabım kar fotoğrafları ile doluydu. Kardan adam yapanlar, kar üzerine yatanlar, camdan fotoğraf çekenler, maalesef ki havalimanında ve yollarda mahsur kalanlar.. Deli dolu kar fırtınasına rağmen “bitmeyecek daha di mi?” diye meteorologların Twitter hesaplarından teyit isteyenler de cabası..


Ne çok insan, ne çok hayat, ne çok heves vardı yeryüzünde.. Ve şimdi bunca birbirinden farklı insan aynı heyecan düzleminde buluşabilecek kadar ne kadar aynıydı bir taraftan..

Bir ara dışarı bakarken dalmışım. O vakit, pencere önünde kar tanelerini izleyip okulların

tatil olmasını dört gözle bekleyen 7 yaşındaki halime gitmişim. 1987 yılıydı hatırladığım.

İstanbul’un yüksek yerlerinde metreleri bulan kar kalınlığı ile 10 gün hayatı tepe taklak

eden kar fırtınasının ilk gününden bahsediyorum.


Şimdi olsa sosyal medyada kendisine muazzam isimler takılır ve türlü türlü hashtaglerle aklımıza kazınırdı. Bizim -yaşı malum- jenerasyon ise ona hala “87 Kar Fırtınası” diyoruz.


İnsan zihninin oradan oraya uçuşuverme hızına hala alışamamış olacağım ki, eşim Bora bana çay getirmek için odamın kapısını açtığında, hangi ara 1987 kışındaki pencere önü

çocuğundan, insanların kar yağışını neden bu kadar sevdiklerini düşünmeye geçtiğime

yine şaşırdım.


Eşime ayak üstü sordum: “Neden bu kadar seviliyor kar? Üstelik diğer canlılara pek de iyi

gelmezken, insanlar bir yerlerde sıkışıp kalmışken?”


Ondan; barajlar doluyor, su ihtiyacımız karşılanıyor gibi rasyonel bir cevap duymaya

hazırlamıştım kendimi. Bunca zaman rasyonelliğiyle tanıdığımı düşündüğüm adam, beni şaşırtacak duygusallıkta bir cevap verdi:


“Çünkü masalsı görünüyor ve insanlar masalları severler.”


Sonra oturup biraz kurcaladım bu konuyu ve sizlerle paylaşmak istediğim 3 temel neden

olduğunu keşfettim. Ve bu keşifler beni hayatla ilgili daha büyük farkındalıklara itiverdi.


Biz insanlar kar yağmasını seviyoruz, çünkü;


1. Çocukluğumuzu Hatırlıyoruz.


Muhteşem bir çocukluğumuz olsun ya da olmasın, hangi koşullarda olursak olalım,

çocukluk yıllarımızda kar yağdığında eğlenecek bir şeyler bulurduk. Kızak, leğen, kardan

adam, kar topu savaşları her ne ise..


Kar birçoğumuzun daha mutlu, daha meraklı ve kaygıdan uzak olduğu çocukluk yıllarına geri götürüyor bizi. Ve biz o zamanı hatırlayarak sadece tebessüm etmekle kalmayıp, duygusal hafızamız canlandığından aynı duyguyu yeniden yaşayabiliyoruz.


Bizi kar yağışına bağlayan en önemli ilişki; o dönemin naif duygusunu bir an bile olsa yeniden hissedebilmek.. Tıpkı yeni pişmiş kek kokusu, ilk kez ısırılan elma şekerinin sürpriz tadı gibi.. Ve ne kadar istesek de şimdi aynı duyguları hissedemiyoruz. Sadece belki biraz yakınsıyoruz.


İşte tam da bu nedenle; yaşamın geri döndürülemez olduğunu ve hep ileriye doğru aktığını yeniden hatırlayıp, şimdiki yaşıma sarıldım. Dolu dolu yaşama sanatı yazımızda zamanla ilgili bolca konuşmuştuk.


Çocukluk dedim de, Orhan Pamuk’un Kar romanından küçük bir kesit bırakmak istedim şimdi

tam buraya:


- Çocukken mutlu muydun?

- İnsan mutluyken mutlu olduğunu bilmez.


2. Şimdiyi Yaşamaya Başlıyoruz.


Hayat iplerinden kopmuşçasına akarken kar gelince her şey yavaşlıyor, hatta duruveriyor.

Okullar kapanıyor, işten erken çıkılıyor, herkesin ortak bir gündemi oluveriyor. Aslında

koşmaktan yorulmuş zihinlerimiz için beklenmedik bir ara tatil gibi..


Can sıkıcı gündemden, ekonomik sıkıntılardan, kimin kiminle ne yaptığından koparak kendimize beyaz bir dünya örüyoruz. Hiç basılmamış tertemiz bir kar örtüsüne ilk basmanın keyfini çıkarırken, kaçmak istediğimiz düşüncelerden uzaklaşıyoruz. İşte bu tam da “şimdinin tadına varmanın” hazzını hatırlatıyor bana.


“Sessizce, gelip giden düşünceler gibi, her biri bir mücevher olan kar taneleri düşer.”

William Hamilton Gibson

3. Doğanın Muazzamlığını Keşfediyoruz.


Normalde bir ağaç dalındaki ince işçiliği, kıyıdaki iskele babalarını, üstünde tek bir çöp

olmayan tertemiz bir sokağın mucizevi ruhunu kaçırırız.


Kar ise muhteşem bir pastoral şölen sunar gözlerimizin önüne. Gözümüzü manzaradan

alamayıp, doğanın cömertliğini, içinde yaşadığımız dünyanın aslında güzel olduğunu ve

yaşamın görüp göremediğimiz birçok penceresi olabileceğini düşünürüz.


Kar sessizliktir, içe dönüştür, doğanın bir başka güzellik maskesiyle uyanışına tanıklık etmektir.


Ve işte bu yüzden; geçen gece incecik ağaç dallarındaki kristalleri hayran hayran seyrederken, o muhteşem Latince cümle düşüverdi birden aklıma:


“Dum spiro, spero”

Nefes aldığım sürece, umut var!


Sevgiler,

Pınar


***

Son bir küçük ekleme;


Eğer benzer içeriklerden ilham almak ve yaşamınızı dönüştürme cesareti bulmak isterseniz, sizi Haddini Aş E Bülten ailemize hevesle bekleriz.

691 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page