top of page

Sürekli Kaygılı Olmanızın 3 Psikolojik Nedeni

Güncelleme tarihi: 30 Mar 2023

Zaman zaman kaygılanmak, normal. Hatta sağlıklı bir durum.

Ancak kaygı durumu kronik hale geldiyse, artık sizin için tehlike çanları çalıyor demektir.

Örneğin;

Sürekli gelecek hakkında endişelenmek ve en kötüsünü hayal etmek.

Her zaman diğer insanların sizin hakkınızda ne düşündüğü konusunda endişelendiğiniz için kendinizi tam ifade edememek. (Eleştirilme korkusundan kurtulmanın 6 yolu yazımızda bundan bahsetmiştik.)

Sürekli gergin, gergin ve bitkin hissetmek. Kendinizi küçümsemek.

En küçük kararları bile güvenle verememek.

Açıkçası bizi kaygılı hissettiren pek çok şey olsa da, çoğu insanın gözden kaçırdığı ana fikir şu:

Geçmişte endişenize neden olan şeyi hala sürdüren, şimdiki alışkanlıklarınızdır.

Hayatınızdaki endişe yaratan alışkanlıkları belirlemeyi öğrenebilirseniz, onlardan kurtulabilir ve kendinizi kronik endişeden kurtarabilirsiniz.

İşte bu alışkanlıklar:

1. Belirsizlikten Kaçınmak

Belirsiz hissetmekten kaçınmak, insanın doğasında var.

Elbette bunun iyi bir nedeni var: Belirsizliği en aza indirmede usta olan atalarımız, muhtemelen belirsizliği umursamayanlardan daha uzun süre hayatta kaldı.

Bildik ve güvenilir olanı, belirsiz ve tehlikeli olana tercih etmek için evrim tarafından kodlandık anlayacağınız.

Modern hayatta da belirsizliği en aza indirmenin veya önlemenin bir zararı yok tabi ki.

Örneğin yaklaşan sunumunuzun eleştiri alacağını mı düşünüyorsunuz? Birkaç arkadaşınızın önünde pratik yapın ve pek işe yaramayan kısımlar hakkında geri bildirim alın.

İki aydır çıktığınız kişinin “o” olup olmadığından emin değil misiniz? Belki ilişkiye fazla beklenti yüklemeden, biraz daha frene basarak ve tanıma süresini biraz daha uzatarak bu belirsizliğin bir kısmını azaltabilirsiniz.

Ama olay şu: Hepimiz belirsizlikten kaçınmaya programlanmış ve bundan sıklıkla faydalanmış olsak da ondan her zaman kaçınmayı alışkanlık haline getirmek bir hatadır!

Sonuçta, hiç risk almazsak, nasıl bir hayatımız olacak ki?

Hayatınızın giderek sıkıcı ve vasat hale dönüşmesinin yanı sıra, burada daha da büyük bir sorun ortaya çıkacaktır:

Belirsizlikten kaçınmak, kısa vadede kaygıdan kurtulmayı sağlar, ancak uzun vadede onu yoğunlaştırır.


İşte basit bir örnek:

Yakın bir arkadaşınız size mesaj atar ve sizi, kendisinin ev sahipliği yaptığı bir akşam yemeği etkinliğine davet eder. Ancak diğer konukların çoğunun tanımadığınız kişiler olacağını duyduktan sonra tedirgin olmaya başlarsınız.

Sıkıcı işinizi açıklarken kendinizi garip ve rahatsız hissetme konusunda rahatsız hissedersiniz. Kısa konuşmalar ve yüzeysel tanışma sohbetleri fikri size sevimsiz gelir.

Ve bunun hakkında ne kadar çok düşünürseniz, o kadar kaygılı hissedersiniz.

Bu noktada, reddetme ve neden gidemeyeceğinize dair beyaz bir yalan uydurma seçeneği oldukça cazip hale gelir ve kaygınızı anında hafifletir.

Buradaki sorun şu ki, şu anda belirsizlikten ve kaygıdan kaçarken, gelecekte kaygılı hissetme ihtimalinizi arttırıyorsunuz.

Nasıl mı?

Beynimizdeki korku merkezi her zaman tehlike arayışındadır. Ve bir şey tespit ettiğinde, bizi biraz kaygılandırır (fizyolojik olarak, kaygı sadece adrenalindir ve -dövüş ya da geri çekil- sisteminizi harekete geçerir).

Ancak eleştirel olarak, aynı zamanda beyniniz bu ilk tehdide ve rahatsız kaygıya nasıl tepki verdiğinizi de izler:

Kaçmak: Korku merkezinizin, akşam yemeği belirsizliğinin hayatta kalmanız için bir tehdit olduğuna dair ilk değerlendirmesini, ondan kaçmaya çalışarak onaylıyor musunuz? (Biliyorum hayatta kalma tehdidi bir akşam yemeği için saçma geliyor, ama olay bu. Çünkü beyin ilkel dürtülerle hareket ediyor.)


Eğer beyninizi onaylarsanız, o anda daha az kaygılı hissedeceksiniz. Ama beyninize, tanımadığınız insanlarla akşam yemeğinin hayatta kalmanız için bir tehdit olduğunu öğrettiniz.

Bu, bir dahaki sefere benzer bir fırsat ortaya çıktığında, daha da kaygılı hissedeceğiniz ve bundan kaçınmak için daha net olacağınız anlamına gelir.

Yaklaşmak: Veya, korku merkezinizin akşam yemeği etkinliği belirsizliğinin bir tehdit olduğuna dair ilk değerlendirmesini, o yemeğe giderek onaylamayabilirsiniz. Bu ise beyninize değerli bir geri bildirim verecektir, çünkü sadece sizi bir miktar rahatsız hissettirmesi, kelimenin tam anlamıyla tehlikeli olduğu anlamına gelmez. Bu sizi kısa vadede daha fazla kaygılandırsa da, bir daha benzer bir durum ortaya çıktığında beyniniz daha az kaygılı olacaktır.

Anlayacağınız, belirsizlikten kaçınmak, kısa vadeli rahatlamaya ve uzun vadeli kaygıya yol açar. Belirsizliği memnuniyetle karşılamak, kısa vadeli kaygıya ve uzun vadeli güvene yol açar.

Seçim sizin.

2- Çaresizlikten Kaçınmak

İnsanların belirsizlikten daha fazla kaçınmaya meyilli olduğu bir şey varsa, o da çaresizliktir.

Bu duygudan hepimiz nefret ederiz.

Örneğin:

Yaklaşan mülakatınızın iyi gitmeyeceğinden korkmak ve bu konuda hiçbir şey yapamamak.

Çocuğunuzun tek başına ilk yolculuğundan korkmak ve bu konuda hiçbir şey yapamamak.

Arkadaşınızın ne kadar depresif hissettiği hakkında sizinle konuşması ve onu daha iyi hissettiremeyeceğinizi bilmek.

Elbette, belirsizlik gibi, hayatta bir miktar çaresizlik de kaçınılmazdır çünkü her şeyi (ve herkesi) kontrol edemeyiz.

Ama olay şu: Kontrol edilemeyeni deneme ve kontrol etme dürtüsü şaşırtıcı derecede güçlüdür.

Aslında o kadar güçlü ki, kontrol yanılsamasını sürdürmek için şaşırtıcı derecede mantıksız ve zararlı şeyler yapıyoruz:

Sizden yapmamanızı istemelerine rağmen diğer insanların hayatlarına aşırı derecede dahil oluyorsunuz.

Hataları ve pişmanlıkları kafanızda tekrar tekrar canlandırıyorsunuz çünkü geçmişi değiştiremeyeceğinizi bilseniz bile, en azından üzerine kafa yorunca, tamamen çaresizlik hissetmiyor, üretken bir şey yapıyormuşsunuz gibi geliyor.

Biraz öz-yansıtma ile, muhtemelen hayatınızda aslında kontrolünüz altında olmayan ama kontrol etmeye çalıştığınız birçok şeyi fark edebilirsiniz.

Ancak çoğu insanın gözden kaçırdığı, işe yaramaz (ve kaygı yaratan) bu kontrol merakının önemli bir nedeni var:

Kontrol edemediğiniz şeyler için kaygılanıyorsunuz çünkü bu geçici olarak kontrol altında hissetmenizi sağlıyor.

Tanım olarak kaygı, varsayımsal veya gelecekteki sorunlar hakkında yararsız olumsuz düşünmedir. Ve her kronik kaygısı olan insanın kabul edeceği gibi, bu gittikçe daha çok kaygıya yol açar.

Ancak kaygıyla ilgili garip olan şey, kaygı duyduğunuzda, muhtemelen bunun aslında yararlı olmadığını bilirsiniz ve yine de kaygılanmaya devam edersiniz…

Peki neden?

Tıpkı bizim için kötü olduğunu bilmemize rağmen abur cubur yemeye meyilli olmamız gibi, birkaç dakika veya saniye için iyi hissettirdiği için kaygılanırız.

Kaygılanmak bize çaresizlikle karşı karşıya kaldığımızda kontrolün elimizde olduğunu hissettirir. Tabi bu bir yanılgıdır.

Kaygı, problem çözme ve planlamaya çok benzer olduğu için, onu rasyonelleştirmek kolaydır. Ama sonuçta, kaygı bir yan etkidir ve faydası yoktur, hiçbir şeyi düzeltmez.

Ancak geçici olarak iyi hissettirdiği için ona bağımlı hale geliriz. O korkunç çaresizlik hissini geçici olarak hafiflettiği için, ona tekrar tekrar geliriz.

Daha az kaygılı hissetmek istiyorsanız, bu alışkanlığınızı kontrol etmeyi öğrenmelisiniz.


3 - Sınır Koymaktan Kaçınmak

Kronik kaygının en güçlü nedenlerinden biri sağlıksız sınırlardır.

Mesela:

Yöneticinizin hafta sonu boyunca "biraz" fazladan iş yapma isteğinize her zaman evet demek.

Sürekli her şeyden şikayetçi olan arkadaşlarınızın sohbetlerine maruz kalmak.

Ailenizin sizin adınıza kararlar almasına izin vermek. (Yani kimseye "benden uzak dur" diyememek)

Bir düşünün, sürekli olarak başkalarının sorunlarını üstleniyorsanız ve kendi istek ve ihtiyaçlarınızı düşünmek için asla zamanınız yoksa, nasıl kaygılanmazsınız?

Sağlıksız sınırların kaygıya yol açtığı bu kadar barizse, sağlıklı sınırlar koymak için neden bu kadar uğraşıyoruz?

Pek çok nedeni olsa da en önemli nedenlerinden biri şu:

İddialı bir şekilde iletişim kurmaktan korktuğunuz için sınırları belirlemekte zorlanıyorsunuz.

İddialı terimini, kaba veya saldırgan algılayanlar olacaktır. Ancak gerçekte, iddialı iletişim, agresif ve pasif arasındaki sağlıklı orta yoldur.

Yani iddialı iletişim, kendinize ve karşınızdakine saygılı bir şekilde ne istediğinizi sormak ve istemediğinize hayır demek anlamına gelir.

Bu arada kendiniz için ayağa kalkmaya isteksizseniz, sağlıklı sınırları koruyamazsınız. Ve sağlıklı sınırlar olmadan da kaygınız her zaman en üst seviyede olur.

Daha az kaygılı hissetmek istiyorsanız, iddialı bir şekilde iletişim kurmayı denemelisiniz.

Son Bir Ekleme:


Eğer henüz Haddini Aş Bülten üyesi değilseniz ve benzer içeriklerden ilham almak isterseniz; buradan bülten ailemize katılabilirsiniz.


Haddini Aş Kulübü'ne üye olmak isterseniz, link burada. Hem artık taksitle ödeme seçeneğimiz de var!



Kaynak:





2.084 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page