İtiraf ediyorum ki, onunla tanışmadan önce son derece ön yargılıydım. Birkaç videosunu izlemiş, hakkında birkaç haber okumuştum. Eğlenmeyi seven bir genç, Youtube’da mizah yapmaya çalışıyor ve 10’lu yaşlarda birileri de (milyonlarca!?!?) abilerini izleyerek eğleniyordu bana göre.
Bazen sokak röportajları yapıyor, bazen 30 günde nasıl olunur videoları koyuyor, bazen 0 TL ile dünyanın herhangi bir yerinde bir gün geçirmeye çalışıyor ve binlerce beğeni alıp, eğlenerek para kazanmaya devam ediyordu.
Şu fenomenlik konusu genel olarak da bir türlü kafama oturmuyordu zaten. Birileri çıkıp aşk hayatını anlatıyor milyonlar da merak edip onu takip ediyordu. Kimi makyaj yapıyor, kimi evinin dekorasyonunu paylaşıyor, kimi özlü sözler yayınlıyor ve bir anda sosyal medyada patlayıveriyordu.
Belki ben fazla yaşlıydım bu tip yeni şeyler için, ya da fazla geleneksel, ya da fazla ön yargılı. Bilemiyorum. Tek bildiğim, onu tanıdıktan sonra tüm olumsuz fikirlerimin uçup giderek yerini heyecana, umuda ve hayranlığa bıraktığı..
Bu ülkede düşünen, üreten, hayal kuran, merakla ve hevesle durmak bilmeden yeni bir şeyler öğrenen gencecik girişimci beyinler vardı. Ve onlar diğer gençlere girişimcilik hikayeleriyle, çalışkanlıkları ve üretkenlikleriyle ilham olabilirlerdi.
Ancak maalesef adım adım inşa ettikleri kariyerleri veya vizyoner bakış açılarıyla değil; tepki çeken videoları, özel yaşamları veya başarısızlıklarıyla medyaya yansıyorlardı.
İşte bu Haddini Aş Hikayesi’ni bu nedenle yazdım. Yaratıcılık Ekonomisi’nin dünyayı kasıp kavuran başarılarla oyunu değiştirdiği bu günlerde, bir insanın yaratıcılık ve üretkenliğini birleştirerek kendini sıfır noktasından var edebildiğinin somut kanıtlarından biriydi Orkun. Ve o gerçek bir haddini aşandı. Gelelim hikayemize..
Şeytan Tüyü
Onunla bir akşam yemeğinde tanıştık Bora ile. Hani bazı insanlarda şeytan tüyü var deriz ya, işte Orkun öyle biri. Henüz masaya oturduğumuz ilk dakikalarda sevdik onu. Hiç öyle 30-40 milyon görüntülenme alan videolar çeken biri gibi değildi ki. Tanışmak için elimizi uzattık, geldi sarılıverdi. 25 yaşında capcanlı, sıcacık, gözlerinin ışığı içini aydınlatan bir genç. Tüm yemek boyunca dikkatimi çeken ve beni şaşırtan 2 özelliğini fark ettim:
Sonsuz bir merakla soru sorma ve dipsiz bir öğrenme tutkusu var Orkun’un.
Birlikte geçirdiğimiz o 2 saat içinde teknoloji, Coin dünyası ve Blockchain ile ilgili çok derin bilgi sahibi olduğuna ve bu dünyayı daha iyi anlamak için Bora’ya dahice sorular sorduğuna hayretle şahit oldum. Yani o sadece eğlenceli videolar üreten genç bir fenomen değildi.
Hikayesini dinlemek için yeniden buluştuğumda ise; tırnakları ile kazıyarak yıllar içinde inşa ettiği kariyerinden, bir sonraki hayalinden, mucit kafasıyla icat ettiklerinden ve gelecek vizyonundan çok etkilendim.
Ülkemin imkansızlıkları içerisinde çaba harcayan, bir şeyler üretmeye çalışan, yaşamını dönüştürmeye çalışan herkes adına onu dinleyip yazdım bu hikayeyi.
Abrakadabra
Sene 2006.. İzmir’li 10 yaşında bir çocuk iskambil kartlarıyla sihirbazlık numaraları yapıyor bir videoda. Belli ki sihir dünyasına merak salmış. Kendini bildiği ilk yıllardan beri yerli yabancı tüm sihirbazları takip ediyor. Onun için sihirin olduğu an değil, o ana nasıl gelindiği olağanüstü bir merak konusu. O sihirbaz iskambil kartını nasıl doğru tahmin etti, o kart adamın kafasının üzerinden çıkmadan önce ne oldu? Bir çoğumuzun sihir olduğunu bilip “nasıl oldu bu şimdi?” diyerek hayret ettiğimiz ama “var bir numara işte” diyerek geçiştirdiğimiz bu büyülü dünyanın sahne arkası, onun çocukluğunun en büyük tutkusu olmuş.
Bazı sihirbazlık numaralarının nasıl yapıldığını keşfetmek için aylarını harcayınca kendi gibi sihirbaz olmak isteyenler zorlanmasın diye bulduğu bilgileri dönemin ilkel web kameralarında video çekerek paylaşmaya karar veriyor.
Bugün dünyanın 2. büyük arama motoru olan Youtube’un o dönem bırakın Türkiye’yi dünyadaki yeri oldukça küçük. Kanallar, çeşitlilik ve özellikle bireysel videolar oldukça kısıtlı. 10 yaşında bir çocuğun vizyonu ve özgüveni büyülüyor beni onu dinlerken.
Birçoğunu bir kişinin bile izlemediği videoları paylaşmaya devam ederken çevresinden tepkiler almaya başlıyor. Evdekilerden, okuldakilerden.. Arkadaşları palyaçoymuş gibi davranmaya başlıyor mesela. Annesi onun bu anlamsız ve çocuksu merakına sinirleniyor.
“Neden yapmaya devam ettin?” diye soruyorum ona.
“Yapılmamış olanı yapmayı ve bir kişiyi bile olsa şaşırttığımı hissetmeyi çok seviyordum” diyor gözlerinin içi gülerek.
Hatta o kadar çok seviyor ki cep harçlıklarını 2 yıl boyunca biriktirip, 12 yaşına geldiğinde yurt dışından özel bir iskambil destesi sipariş ediyor. O dönem uluslararası internet alışverişi yaygın olmadığından kartların gelmesi bir hayli uzun sürüyor. Orkun, her gün kapı çalıp da iskambil kartları gelecek diye tam 8 ay bekliyor. Derken günün birinde çalan telefonla tüm hayalleri suya düşüyor. Beklediği ürün geliyor, ancak gümrük vergisine takıldığından, ürünü teslim alabilmesi için o zamanın parasıyla hayli yüklü bir tutar daha ödemesi gerekiyor. Ancak 12 yaşında bir çocukta o para ne arar?
Zaten sipariş için gerekli parayı 2 yılda biriktirmiş ve sihirbazlığa merak salması nedeniyle annesinden durmadan azar işitiyorken evdekilerden de isteyemiyor. Kartlar gümrükte el değmemiş paketlerinde öylece kalıveriyor.
Bir taraftan ergenliğin deli dolu yıllarının başlangıcı, bir taraftan yaşadığı hayal kırıklığı, bir taraftan aile ve arkadaşlarının tepkileri derken sihirbazlık ateşini söndürüp, rafa kaldırıyor Orkun. “O kartlara ne oldu?” diye soruyorum ümitsizce. “Dedem vergi tutarını ödeyip aylar sonra gümrükten aldı ama hiç açmadım” diyerek ayağa kalkıyor.
Kısa bir süre sonra, arka odadan jelatini açılmamış bir kutuyla geri döndüğünde, 12 yaşımın çocuk kalbi sızlıyor.
Oyunların Cazip Dünyası
Sihirbazlık dünyasından elini eteğini çektikten sonraki 3 yıl videonun o cazibeli evreninden uzak kalıyor. Bu sırada hatrı sayılır bir Anadolu Lisesi kazanmış, “zeki ama hiç çalışmıyor” diye anılan insanlardan biri Orkun. 14-15 yaşlarında bilgisayar oyunlarına takıyor kafasını bu kez de.
Sene 2011.. Gece gündüz ekran başında oyun oynarken eski dostu Youtube kanına giriyor yine. O dönem Youtube Google’ın kanatları altında çoktan girmiş ve büyük bir platform olmaya doğru emin adımlarla ilerliyor. Kendi ismiyle bir kanal açarak oyun videoları yüklemeye başlıyor. Oyun oynarken eş zamanlı kayıt yaptığı son derece basit videolar bunlar. Onu dinlerken içimden “neden bir insan bir başkasının oynadığı oyunu izlesin ki?” diye geçiriyorum. Tamam üzerime gelmeyin, dedim ya uzağım ben bu dünyadan.
İlk yıl 40’a yakın video yüklüyor. Yüklediği videoların izlenme oranı çoğunlukla 0, bazen 3, iyi günündeyse 10-15. Beğeni 1, beğenilmeme 11.. Hep bahsederim, biliyorsunuz: Değerli bir şey ortaya koymak zaman alıyor.. İlk önce hep emekleme dönemi..
Ancak oyun oynarken video üretmek ona gerçekten büyük keyif verdiğinden negatif yorumlara kulaklarını kapatıp devam ediyor. Bir dönem sihirbazlık videoları içinde ukte kaldığından, sevdiği bir şeyden başkaları nedeniyle yine vazgeçmek istememiş, diye düşünüyorum kendimce. Kanalı 1,5 senelik istikrar sonunda 300 takipçiye ulaştığında Orkun öyle mutlu oluyor ki, takipçileri için özel bir video çekerek kutlama yapıyor.
Oğlunu sihir dünyasından kurtarıp, oyun camiasına kaptıran sevgili annemizse yine bu dönem oldukça dertli. Orkun’u bilgisayardan kopartmak için modemleri mi saklamıyor, bilgisayarı mı yok etmiyor, cezalar mı vermiyor.. Tabi annemizin başarılı olabildiğini düşünen yok aramızda, değil mi?
Gece yarılarına kadar yaptığı çekimler nedeniyle yaşadığı uyku açığını derslerde uyuklayarak kapatmaya çalışıyor. Ancak lise yıllarında okuldan atılmış olmasının sebebi bu değil. Girişimci ruh onu ta o yaşlarda sarıp sarmaladığından, okuldaki kantinin uçuk fiyatlarından bezmiş öğrencilere evde hazırladığı sandviçleri satarak bir hayli karlı bir kazanç elde ettiği için atılıyor liseden.
Hikayenin bu kısmını dinlerken gözümde arkadaşlarına sandviç satan liseli bir genç canlandığında bana çok sempatik ve dahiyane geldi. Ama tabi okul yönetiminin haksız olduğunu da söyleyemem. Lisenin son yılında kahramanımız başka bir liseye geçiş yaparak kazasız belasız mezun olmayı başarıp üzerine bir de İstanbul Üniversitesi’ni kazanınca ailesinin içine sular serpiliyor. Tamam bizimki akıllandı, üniversite sonrası düzgünce bir iş de buldu mu, daha ne olsun?!?
Ayrıca bakınız; Haddini Aş Hikayaleri 68: Sylvester Stallone
Arrivederci İzmir, Ciao İstanbul
2013’te İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne başladığında 3 senelik düzenli oyun videosu yükleme çabaları sonrası Orkun’un kanalı 10.000 aboneye nihayet ulaşarak ona ayda 50 USD kazandırmaya başlıyor.
İzmir’in dinginliği sonrası bir anda kendini İstanbul kaosunda bulan Orkun şehrin canlılığına hayran kalırken bir taraftan da burada yaşamanın ciddi bir maddi kaynak gerektirdiğinin farkına varıyor. Bir memur ailesi çocuğunun İstanbul’daki yaşam masrafları tüm ailenin belini büktüğünden, Orkun cep harçlığını çıkartmak için yeni bir şeyler yapmaya karar veriyor.
İlk aklına gelen ürettiği videoların yanı sıra part time götüreceği keyifli bir iş bulmak. O dönem gençlerin kalplerini fetheden Redbull marka olarak eğlence, özgürlük ve farklı şeyler yapabilmeyi vaad ettiğinden Orkun’a cazip geliyor ve internet sitesi üzerinden bir form doldurarak Red Bull’a başvuruyor. Şirket, Orkun’un oyun videolarını izledikten sonra “gel sen bizim için eğlenceli içerik yaz” diyerek onu part time işe alıyor.
Redbull için haftada 8 içerik yazdığı bir dönem başlıyor. Bir taraftan İtalyanca hazırlık sınıfının yoğun dersleri, bir taraftan oyun videolarına tam gaz devam etmesi, bir taraftan Redbull içerikleri derken bir hayli uykusuz, stresli ama yaratıcı bir süreç başlıyor onun için. Neyse ki şirkette 1 yılı dolmadan emeklerinin karşılığını almaya başlıyor. Yazdığı içerikleri oldukça başarılı bulan Redbull onu ilk sene sonunda bir oyun projesini incelemesi ve Türkiye’ye uyarlamalarına destek olması için onu Brezilya’ya yolluyor. Dünyaya açılmasının ilk adımı bu. “Benim için muhteşem bir olaydı” diye heyacanla Brezilya günlerini anlatırken; biz insanların ufkunu açan herhangi bir deneyimin, aynı zamanda; bize yaşamla ilgili yeni bir şeyler söylememiz gerektiğini hatırlattığını düşünüyorum.
Nitekim Orkun’un yaşadığı bu ilk yurt dışı deneyimi, dünyada keşfedilecek harika yerler olduğunu, üretebileceği sınırsız içerik olduğunu ve insanlara keyif verebileceği başka şeyler de yapabileceğini fark etmesi için bir kapı aralıyor. Ve Orkun yepyeni şeyler söyleyebilmek adına oyun videoları devrini başladığı gibi aniden bitiriveriyor.
Sil Baştan Başlamak Gerek Bazen
Bana hikayenin bu kısmını anlatırken oyun videoları çekmekten sıkıldığı için bıraktığını söylüyor. Ancak arkadaki hikayenin aslında İstanbul’un yaratıcı atmosferi, aslında Redbull’da deneyimledikleri, aslında yaş aldıkça vizyonunun genişlemesi olduğunu biliyorum.
Bir tarafta 3 sene boyunca yılmadan devam ettirdiği ve nihayet 10.000 aboneye ulaşarak ona damla damla gelir getiren Youtube oyun kanalı, diğer tarafta dünyada ivmelenmeye başlayan ve Orkun’a son derece heyecan verici gelen Vlog trendi arasında kaldığı bir dönem bu.. Aynı zamanda üniversitede devamsızlıktan kalıp okulla arasının bozulması ve motivasyon kaybı da cabası.
Vlog üretmeye başlamak için hem önemli bir abone kaybını hem de yeni şeyler öğrenmeyi göze alması gerekiyor. Ancak insan risk almadan, denemeden ve azimle çalışmadan büyüyemiyor işte. Adam akıllı video çekebilmekten, video üretimine ve pazarlama stratejisine kadar her şeyi internetten araştırarak ve ciddi mesai harcayarak öğreniyor. (İnternet medyası ile ilgili merakınız varsa "Mesainizi Satarak Servet Biriktiremezsiniz" yazımıza da göz atmak isteyebilirsiniz.)
Bu noktada bana söylediği bir şey var ki, buraya aynen yazmak istiyorum:
“İnsanın öğrenmeye hevesi olduktan sonra, internet üzerinden öğrenemeyeceği tek bir şey dahi yok!”
Orkun’un durmaksızın yeni bir şeyler öğrendiğini, kendini geliştirmek ve dünyayı yakalamak için uykusundan, özel yaşamından ve keyif aldığı birçok şeyden ciddi anlamda zaman çaldığını sonradan öğreniyorum.
Her Gün Makarna, Ama Kameram Harika!
2014’te Vlog üretmeye başladığında beklenilen oluyor ve var olan aboneler kanaldan teker teker gidiyor. Bir kişinin bile izlemediği 40 -50 video sonrası yavaş yavaş görüntülenme rakamları artmaya başlıyor. Bu sırada okulla bağının tamamen koptuğunu, ailesinin isyanlarda olduğunu ve 5 kuruşsuz yaşamaya çalıştığını eklemeliyim. Ancak Orkun’un o dönem odaklandığı tek şey Vlog üretmek. Yeter ki bilgisayarı bozulmasın ve internet faturalarını ödeyebilsin. Onun için internet; inşa etmek istediği kariyeri adım adım örmek ve yeni şeyler öğrenmek için sahip olduğu tek şey çünkü.
Kanalı yavaş yavaş abone kazanmaya başladıkça video kurgulama ve prodüksiyon konusunda geliştiriyor kendini. Yeniden gelir elde etmeye başladığında ise yaptığı tek şey, işi bir adım öteye taşımak için yatırım yapmak. Yeni kamera almak, videoların çoğu evde çekildiğinden eve çeki düzen vermek, ses sistemleri, profesyonel mikrofon, sonrasında part time bir kameraman.. “2-3 yıl öncesine dek kazandığım tüm parayı iş için yatırım yaparak harcıyordum. Bu yüzden her gün makarna yiyordum.” diyor gülerek.
Kamera şakaları, evdeki günlük hayattan eğlenceli ve komik videolar derken “Yabancı Şarkılar Türkçe Olsa” isimli bir seriye başlıyor ve işte Orkun’un başarısındaki dönüm noktası tam da burası.
Türkiye’nin En İyi Youtuber’ı
Bazen aklımıza bir fikir gelir, sonra saçma bulur, kendimizi çürütür ve denemeden rafa kaldırırız. Oysa tüm büyük başarıların sahipleri denemekten korkmayanlardır.
Bir gün çok sevdiği yabancı bir şarkıyı dinlerken sözlerinin aslında ne denli anlamsız olduğunu ve Türkçe olsa asla dinlemeyeceğini fark edip şarkıya çeviri yaparak bir video üretiyor. Video kısa sürede viral olunca gerisi geliyor ve bu seriyle takipçi kitlesi katlanmaya başlıyor. 2015’te yayınladığı seri sonrası TV programlarına, söyleşilere, seminerlere davet ediliyor. Ve 2016 başında Youtube Orkun Işıtmak kanalı 800.000 aboneli büyük bir kanal haline geliyor. Kazandığı parayı ise işe yatırmaya hala devam ediyor. Yani anlayacağınız bu dönem de makarnaya devam..
Eğlenceli kurgular, video serileri, röportajlar derken istikrarla işi büyütmeye ve yanına ekip arkadaşları katmaya devam ediyor. Sene 2018.. Yani, 10 yaşındaki sihirbazlık videolarını saymazsak, Youtube’da düzenli içerik üretmesinin tam 7. yılında Türkiye’nin en prestijli ödüllerinden biri olan Altın Kelebek’te “Türkiye’nin En İyi Youtuber’ı” ödülünü alıyor Orkun.
Hikayesini yazarken, ödül aldığını anlattığı videoyu izledim. Henüz 22 yaşındaki gencecik bir girişimcinin ülkenin en ünlü sanatçılarıyla dolu bir salonda coşkuyla alkışlanmasının gururunu yaşadım izlerken.
Sonrasında Acun Ilıcalı’nın yapımcılığını üstlendiği Exatlon yarışmasının sunuculuğu, ünlü isimlerle ortak projeler, Google ve Apple gibi dünyanın en büyük şirketlerinin Creator programlarına seçilmek, kendi prodüksiyon şirketini büyütmek gibi muhteşem başarılara imza atıyor.
Tabi ki bu kadar göz önünde olan biri için yol hiçbir zaman pürüzsüz değil.
Sosyal medyada yediği linçlere, hakkındaki yalan yanlış haber ve eleştirilere göğüs gerebilmek için vaktinden çok erken büyümesi gerekiyor Orkun’un. Bugün 9,7 milyon takipçi ve yüklediği 1200’e yakın video ile Youtube’un şüphesiz en büyük isimlerinden biri..
Ve Bombayı Patlattı: Türkiye’nin Elon Musk’ı Olacağım!
Gelelim onunla konuşurken beni en çok etkileyen kısma.. Bugüne kadar elde ettiği tüm bilgi ve başarıya öğrenme açlığı sayesinde ulaşan Orkun’a bundan sonra neler yapacağını soruyorum. Ve karşıma bugüne dek kimseden duymadığım bir vizyonla geliyor:
“Türkiye’nin Elon Musk’ı olacağım.” Hiç beklediğim bir cevap değil bu.. Ancak şaka yapmadığını gözlerindeki kararlılıktan anlıyorum.
Yeni teknolojiler, Blockchain ve Kripto dünyasının, son birkaç yıldır Orkun’un hayatının önemli bir kısmını aldığını öğreniyorum.
Orkun’un 1 yıldır 3 boyutlu ürün konfigüratörleri sunan ve dünyada sadece 3 rakibi olan bir start up’ı var. Pandemi döneminde çok sıkılıp kendi kendine 3D öğrendikten sonra öğrendiklerini e ticarete dönüştürmek üzere fikirler üreterek kurduğu şirket büyük ölçekli müşterilerle çalışma arifesinde.
Orkun aynı zamanda Kripto projeleri yatırımcısı. Yatırım öncesi yeni projeleri dinliyor, teknik dökümanları inceliyor ve gününün birkaç saatini Blockchain’de muhteşem bir yenilik yapmak için okumaya, öğrenmeye ve düşünmeye ayırıyor. Teknolojiye çok meraklıyım ve yeni bir şeyler araştırıp öğrenmek hayatımda yapmaktan en çok zevk aldığım şeylerden biri, diyor heyecanla. Hayalleri arasında Türkiye’nin ilk uçan arabasını yapmak olduğunu duyuyorum sohbetimizin sonuna doğru.
Ben onun günün birinde Elon Musk olacağına inanıyorum. Çünkü; durmak yorulmak bilmeden öğrenen, genç yaştaki başarıların sarhoşluğuyla atalete kapılmayan, kendine bu muhteşem olasılıklar çağında yepyeni yerler inşa etmeye çalışan ve yapılmayanı yapmak konusunda cesur adımlar atan biri Orkun.
Cesur olmasa, bugüne kadar denenmemiş bir yükseklikten, atmosferin bir alt katmanından kendini boşluğa bırakabilir miydi? Hiç sanmıyorum!
Son olarak; benzer içeriklerden ilham almak ve yaşamınızı dönüştürme cesareti bulmak isterseniz; sizi Haddini Aş E bülten ailemize de hevesle bekliyoruz.
Böyle genç insanların arkasından gelen gençlere örnek olabilmesi çok güzel. Kelimelerle anlatılmayacak duygular var beynimde. Bir vizyon sahibi olmak her türlü zenginlikten daha önemli. Gençlerin önüne engel koymadan onları her alana -kendilerine ve çevresine zarar vermeyecek bir şekilde- yönlendirilmesi gerektiğinin güzel örneklerinden olmuş bu yazı. Emeğinize sağlık