top of page

Haddini Aş Hikayeleri 29: Marie Curie

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2023

Kadının yok sayıldığı bir dönemde, kendini bilime adayan, tarihte Nobel ödülü alan ilk kadın ve iki Nobel ödülüne sahip ilk kişi O.

19. yüzyılın en önemli bilim insanlarından olmasının yanı sıra dünyanın şimdiki haline gelmesinde büyük katkıları olan bir kişi. İnsanın gerçekten isterse her şeyi başarabileceğinin bir örneği. Marie Curie.

Çocukluk ve Gençlik Dönemi

1867 Kasım ayında Polonya’nın Varşova şehrinde Marya Salomee Sklodowska adıyla dünyaya geliyor.

Marya’nın anne ve babası, kızlarının da oğulları kadar iyi eğitilmesi için ellerinden geleni yapan eğitimcilerdir.

Marya, küçükken annesinin ona hiç sarılıp öpmemesine üzülerek geçiriyor çocukluğunu. Sevgisine muhtaç yaşadığı annesi, 1878’de tüberküloza yenik düşüp hayatını kaybediyor. Annesinin ona yakın davranmamasının nedenini, onu hastalıktan korumak için öyle davrandığını büyüyünce kavrıyor ancak.

Annesinin bu erken ölümü, Marya üzerinde çok derin bir etki bırakıyor.

1883 yılında, orta öğretimini sınıf birincisi olarak bitiriyor. Ablası Bronya ile yüksek öğretimine devam etmek istiyorlar, ancak o karanlık dönemde Varşova Üniversitesi kadınları kabul etmiyor. Eğitimlerine devam etmek için ülke dışına çıkmaları gerektiğini anlıyorlar.

17 yaşındaki Marya, önce ablasının Paris’te Tıp fakültesine girebilmesi için gerekli olan parayı kazanabilmek için özel hocalık yapıyor. Ablasının tıp fakültesini bitirebilmesi için çok büyük katkıda bulunuyor.

Üniversite Yılları

Marya 1891 yılında, Maddi açıdan çok büyük sıkıntılar çektiği bir dönemde gidiyor Paris’e. Sorbonne Üniversitesi’ne kaydolurken daha Fransız görünsün diye adını Marie olarak değiştiriyor.

Üniversite yıllarında, tam anlamıyla bir evin çatı katında yaşam mücadelesi veriyor.

Fizik ve matematik üzerine lisans eğitimini sürdüren Marie, başarıları ve yetenekleri burada da dikkat çekiyor ve yurt dışında okuyan Polonyalı öğrencilere verilen Alexandrowitch bursunu kazanıyor.

Pierre Curie ile Tanışması

Çeliğin manyetik özelliklerini ve kimyasal bileşimini araştırmak üzere bir projeye başlayan Marie, bu projesi sırasında dönemin başarılı araştırmacılarından olan 44 yaşındaki Pierre Curie ile tanışıyor. Pierre, daha ilk karşılaşmalarında anlıyor Marie’nin bir dahi olduğunu.

Çalışmaya aşık, bilim uğruna her şeylerini feda etmeye hazır olan bu ikili 1895 yılında evleniyorlar. Düğünlerine gelen tüm paralarıyla da iki bisiklet alıp balayı için bir haftalık bisiklet turuna çıkıyorlar.

Radyoaktif Üzerine Çalışmalar

Pierre ile gece gündüz radyoaktif üzerine çalışıyorlar.

Marie, doktora araştırması yapmadığı zamanlarda, eşiyle birlikte yeni bir element bulma konusunda laboratuvar çalışmaları yapıyor.

Alman fizikçi Roentgen ve Fransız fizikçi Becquerel’in çalışmaları cezbediyor Marie’yi ve bunlar üzerine yoğunlaşıyor.

Çiftin maddi sorunlar yaşadığı ve kötü koşullar altında çalıştığı zamanlarda bir gün polonyum ve radyumu arıtma işlemleri için kendilerine daha büyük bir laboratuvar verilmesini istiyorlar ancak geri çevriliyorlar. Laboratuvar yanındaki terkedilmiş barakayı kullanın yanıtını alıyorlar.

Ve Temmuz 1898, Curie çifti yeni bir element keşfettiklerini duyuruyorlar. Polonyum Elementini. Adını ülkesinden esinlenerek koyduğu bir element. Yine aynı senenin sonunda bu kez de Radyum elementini keşfettiklerini duyuruyorlar.

Tüm çalışmalarla ve keşiflerle Marie Curie, Pierre Curie ve Henri Becquerel, ‘’radyasyon olaylarını’’ anlamalarına katkılarından dolayı 1903 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülüyorlar. Ve böylece Marie, Nobel ödülü alan ilk kadın olarak tarihe adını yazdırıyor.

Bu arada komite başta Nobel ödülüne bir kadını aday göstermeyi reddediyor, fakat Pierre orijinal araştırmanın karısına ait olduğunu söylüyor ve ısrar ediyor.

“Ben bu dünyada adalet olmadığına inanıyorum.”  Pierre Curie

Nobel ödül konuşmasına Pierre çağrılıyor, Marie ise izleyiciler arasında. Keşiflerin Marie’ye ait olduğunu vurguluyor kocası o konuşmasında.

Marie, radyum elementini bulduğunda patent almayı reddediyor. Hatta hiçbir bilimsel keşfi için patent almıyor.  Patent tekliflerine şöyle cevap veriyor: “Radyum bir elementtir, herkesin malıdır. Nasıl bir kişiye ait olabilir?”

Pierre’nin Ani Ölümü

1904 yılında Pierre, Sorbonne’da fizik profesörlüğüne getiriliyor ve kendisine hayallerindeki gibi bir laboratuvar veriliyor. Fakat ne yazık ki bu laboratuvarda çalışmaya ömrü yetmiyor Pierre’nin. Yağmurlu bir Paris gününde, atların çektiği yük arabasının altında ezilerek can veriyor.

Marie’ye ise eşinin profesörlüğünü devralması teklif ediliyor. Sorbonne’da profesörlük verilen ilk kadın oluyor.

Pierre’nin ölümünden sonra yalnızlık duygusunu çok yoğun şekilde yaşayan Marie, hayatını bilime ve öğrencilerine adıyor.

Bilime Adanmış Bir Hayat

1911 yılında Marie, polonyum ve radyum elementlerini keşfettiği için Nobel Kimya Ödülüne layık görülüyor. Ve bu kez de iki kez Nobel ödülü alan ilk kişi olarak adını tarihe yazdırıyor.

“Hayatta hiçbir şeyden korkmayın yalnız; her şeyi anlamaya çalışın.” Marie Curie

Radyoaktivite üzerine çalışmaları da iyi de yoğunlaşmıştı. Öyle ki laboratuvarlar yetersiz kalıyordu.

Bir radyoaktivite araştırma laboratuvarı kurulması için Pasteur Enstitüsü ile görüşüyor. 1914 yılı Temmuz Ayına kadar laboratuvar neredeyse tamamlanıyor.

Aynı yıl Birinci Dünya Savaşı çıkınca Marie araştırmalarını askıya alıyor ve x-ray cihazlarının kurulmasını sağlıyor. Savaş sırasındaki bu radyoloji çalışmaları sayesinde yaralanmış binlerce askerin hayatı kurtuluyor.

‘’Kişide var olması gereken normal değerlere bazı özelliklerinde eklenmesi gerekir; örneğin öğrenime ve anlamaya elverişli bir gücü. Bu organik nitelikler dışında önemli manevi değerler ise, kendini sürekli olarak bir işe, bir konuya adayış, hepsinden öncede herhangi bir maddesel çıkar veya karşılık beklemeden çalışmak tutkusu bulunmalıdır.’’ Marie Cure

Bilim İçin Ölen Kadın

Radyoaktifin insan vücudunda nasıl etki ettiği o yıllarda iyi bilinmiyordu. Marie hiçbir koruyucu kıyafet olmadan, sağlığına zarar verebileceğini düşünmeden yıllarca çalışmıştı.

1920’lerde sağlık sorunları yaşamaya, radyoaktif maddeler Marie üzerinde etkisini göstermeye başlıyor.

Yıllar içinde sağlığı iyice bozulan Marie, 4 Temmuz 1934’de aplastik anemiden hayata gözlerini yumuyor ve ölü bedeni eşi Pierre’nin yanına gömülüyor.

19. YY’dan kalma Curie’nin not defterleri hala o kadar yüksek radyoaktiviteye sahip ki, kurşun kaplı bölmelerde saklanıyor ve korunmasız olarak incelenmesi yasaklanmıştır.

Hayatını bilime ve kanser tedavilerine adadı ve bu uğurda öldü Marie. Çalışmaları günümüz kanser tedavilerinde çok önemli bir yere sahip. Kanser tedavisinde kullanılan brakiterapinin, tümörün küçülmesine dayalı bir tedavinin geliştirilmesini sağladı.

En önemlisi, tüm bunları kadınların yok sayıldığı, toplum baskısının zirvede olduğu, sayısız engellerle karşılaştığı yıllarda başardı.

Marie’nin hikayesi, insanın gerçekten isterse her şeyi başarabileceğinin hikayesi.

Radyumun bulunuşunun 25. yılında yaptığı konuşmada söyledikleriyle bitirmek istiyorum yazıyı:

“Daha fazlasını yapamasak da belki her birimiz bir parça bilgi parıltısı yakalayabilirsek, insanlığın gerçek hakkındaki rüyası hakkındaki rüyasına mütevazi ve yetersiz olan bir şeyler katabiliriz. Karanlığımız içinde görünen evreni şekillendiren büyük planın belirsiz ışıkları, bize parça parça gösterilen, bu küçük mumlar sayesinde olacaktır. Bilimin öyle güzelliklere sahip olduğuna ve ruhani bir gücünün, bir gün dünyayı, şeytanlardan, cahillikten, fakirlikten, hastalıklardan, savaşlardan ve ıstıraplardan kurtaracağını düşünenlerdenim.

Gerçeğin belirgin ışığını arayın, belirgin yeni yollar arayın, insanlığın görüş alanı çok uzak olmasa bile. İlahi adalet bizi hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayacak. Her çağın kendi rüyası vardır. O halde dünün rüyalarını bir kenara bırakın ve bilginin meşalesini alın, geleceğin sarayını inşa edin.’’

139 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page