top of page
Yazarın fotoğrafıpınarözkent

Sağlıklı Bir İlişkinin 5 Sırrı

Güncelleme tarihi: 30 Mar 2023

Haddini Aş Kulübü bugün neredeyse 11.000 kişilik büyük bir aile. Böylesi düşünen, üreten, bu dünyada anlamlı bir sesi olsun diye uğraş veren bunca güzel insandan oluşan bir aileye sahip olmak hem Bora hem de benim için çok değerli. İyi ki varsınız.


Bugünkü yazıma neden böyle başladım? Çünkü yeni - eski bizi az çok tanıyan herkes bilir ki, biz içeriklerimizi her zaman profesyonel gelişim, inovasyon ve teknoloji odağında üretmeyi tercih ediyoruz.

Ve bizi çok daha yakından tanıyanlar bilir ki, bir gruba atfedilen özel günlerden (sevgililer günü, anneler / babalar günü gibi) ailece uzak dururuz. Kutlayanlara saygımız sonsuz, ancak anne babasını veya sevdiğini kaybetmiş milyonlarca insanın acısını o günlerde daha derinden hissettiğimizden, kutlamayı tercih etmeyiz. Ancak içten gelene de dur demek olmaz. Ne zamandır içimde aşk ilişkileriyle ilgili bir iki kelam etmek vardı, bu da bugüne kısmetmiş..


Yakında ben 42, Bora ise 53 yaşında olacak. İkimiz de birbirimizin ilk eşi değiliz. Onun şimdilerde 13 yaşında olan harikulade bir kızı ve birlikteliğimizin eseri 2 yaşında yerinde bir dakika duramayan dünya tatlısı bir oğlumuz var.


Bu zamana dek ikimizin de başından birçok ilişki, birçok ayrılık, birçok tartışma, birçok mutluluk geçti. Yaşımız gereği aileden, dostlardan ya da iş arkadaşlarımızdan şahit olduğumuz ilişkilerin sayısını saymıyorum bile. Neticede ilişkilerle ilgili hem kendi deneyimlerimizden, hem çevremizden, hem belki belli bir olgunluk dönemine ulaşmış olmamızdan kaynaklı öğrendiğimiz / fark ettiğimiz ve aramızda sıkça konuştuğumuz çok şey var.


Bugün bunları paylaşmak istedim sizlerle. Hazırsanız başlıyorum. İşte mutlu, sağlıklı bir ilişki yaşamak ve tabi sürdürebilmek için benim yaşam haznemden süzülenler:


1. Kendi İçinde Tam ve Bütün Olmak


Kimse kimseyi tamamlamak için bir ilişkide olmak zorunda değil. Kendini tamamlayabilmek, birey olarak öncelikle kendi sorumluluğumuz. İnsanın tam ve bütün olmasını ise şöyle dile getirebilirim:


Bir bütün olduğumuzda, mutlu olmak için başka birinin onayına ya da sevgisine ihtiyacımız yoktur - çünkü kendimizi kabul ederiz. Sevildiğimizi hissetmek için başka birinin bizi sevmesine ihtiyacımız yoktur çünkü zaten kendimizi seviyoruzdur. Bu, başkaları tarafından sevilmek istemediğimiz veya hayatımıza başkalarını almak istemediğimiz anlamına gelmez - ama ihtiyacımız olan şeyin temelini, kendimizi kabul ederek ve severek zaten sağlarız.

Ve sevilebilmek için olmadığımız biri gibi davranıp, sözcüklerimizi saklayıp, değerlerimizden ödün verip, sahte maskeler takmayız.

Kendinizi "tam" hissettiğinizde, bir diğerinin gitme fikri, sizi delicesine bağımlı olduğunuz bir şeyi / birini kaybedecekmişsiniz gibi endişelendirmez. Tabi ki sevdiğiniz kişinin sizden gitmesi büyük bir kayıp olur, ancak varlığınızın ya da mutluluğunuzun yegane temsilcisi o değildir. Ağlar, isyan eder, hayal kırıklıkları içinde bir süre boşlukta sallanırsınız. Ancak fırtına dindiğinde, kendi başınıza da iyi hissettiğinizi fark edersiniz.

"Yapayalnız" hissetmesiniz çünkü kendinizle de aranız iyidir. Biri olmadan da mutlu olacağınızı ve harika şeyler yapabileceğinizi bilirsiniz.


Bu, sevgilinizin hep yanınızda olmasını istemediğiniz anlamına gelmiyor. Sadece sürekli olarak onun gitme ihtimalinden korkmazsınız.


Kendi içinizde tam hissettiğinizde, bir başkasını ya da kendinizi tamamlamak için değil, birlikte, saf halinizle, yeni bir yolculuğu birlikte var edersiniz.




2. İlişkilerde Bağımlılıktan Kurtulmak


Kitaplarını baş ucumda tuttuğum sevgili Oruç Aruoba'nın muazzam bir "sevgili tasviri" vardır:


Kendi olarak sana gelen,

sana gereksinimi olmadan, seni isteyen,

sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen,

kendi olmasını, senin ile olmaya bağlayan

o, işte...


Biliyoruz ki bağlılık ve bağımlılık birbirinden çok uzak iki kavram. İlişkiler bağımlılıkları sevmez, insanlar da.. Bir diğerine bağımlılık sadece şu demek değil:


"Sensiz olduğumda mutlu olamıyorum." ya da "Sen olmazsan yaşayamam."


Evet bu da bağımlılık ancak bir de işin şu boyutu var:


"Kendi önceliklerini, değerlerini, zevklerini ve isteklerini yaşamanı istemiyorum. Çünkü sana bağımlı olan ben, sen kendini yaşamaya karar verdiğinde, kendimi terk edilmiş ya da yalnız hissediyorum."


Yazınca veya okuyunca tuhaf geliyor ama ilişkilerdeki bağımlılık boyutunun cümle hali kanımca bu.


Ve dolayısıyla bu aslında karşındakinin varoluşuna saygı duymamak. Bunun ilişkilere yansıması ise bir diğerinin yalnız kalmasına izin vermemek, farklı bir şeyle uğraşmasından rahatsızlık duymak, arkadaşlarıyla çıktığında huzursuz hissetmek ve sanki her şey hep birlikte yapılması gerekiyor(muş gibi) yaşamak..


Bağlı olmak ise şu: "Sana bağlıyım, seni her anımda seviyorum, ama bambaşka bir şeyler yapmaktan, bir dostumla tatile gitmekten ya da yalnız kalmaktan da keyif alıyorum."


Bağımlılık içeren ilişkiler başta yönetilebilir gibi olsa da, uzun vadede her iki taraf için de oldukça yıpratıcı oluyor. Ve bana göre bağımlılık duygusunu ortadan kaldırmadan insanın huzurlu hissetmesi çok zor.


3. İlişkilerle ve Karşınızdaki Kişiyle İlgili Gerçekçi Beklentiler İçinde Olmak

Bir ilişkide olmak, sevgilinizin sırtına tüm beklentilerinizi yüklemek değil. Birisi gelecek ve sizin adınıza tüm korkularınızı, tüm başarısızlıklarınızı, iç hesaplaşmalarınızı ortadan kaldırıp; tüm sevilme ihtiyaçlarınızı karşılayacak gibi bir beklentiye girmenin anlamı yok.


Geçmişteki yaralarınızı ya da kişisel problemlerinizi karşındakinizin sırtına yüklemekten lütfen vazgeçin.


İnsanın kendini mutlu hissetmesi tamamen kendi sorumluluğu. Ve bir başkasından sürekli sizi mutlu etmesini beklemek çok acımasız. Yaşamınızdaki boşlukları dolduracak kişi o değil, sizsiniz.


Bir de ilişkilerle ilgili pembe hayaller var. Tabi ki hayatınızın geri kalan her günü tartışarak veya mutsuz geçmeyecek ama "sonsuza dek mutlu" klişesinden de bir an önce uzaklaşmakta fayda var. Bu beklentiyle bir ilişkiye başlayanların çoğunlukla mutsuz olduklarını görüyorum.


Tamamen sevgilinize kızgın hissettiğiniz, gıcık olduğunuz, sevgisini ya da ilişkinizi sorguladığınız günler ve hatta belki haftalar olabilir. Bu normal. Belki bazen yalnızlığı özlersiniz. Bu da normal.


Ve eğer bu gerçek bir sevgiyse, bir gün uyanıp, tüm şartlar aynı kalmış bile olsa, onun yanınızda uyuyor olmasına şükredersiniz. Ona sarılır ve olan biten her şeyi unutursunuz.


İlişki dediğimiz şey yaşar, yani gelişir. Genişler, küçülür, sığlaşır, derinleşir. Zamanla evrilir, dönüşür ve bu dönüşümü yanınızdaki insanla birlikte kucaklamak mükemmeldir.

4. En Zorlayıcı Duyguları Şeffaflıkla Konuşabilmek


Biliyorsunuzdur, uzun zamandır iş yaşamında bir dönüşüm yaşamak isteyen profesyonellere bire bir mentorluk yapıyorum. İşini değiştirmek, terfi etmek veya girişimci olmak isteyen hemen hemen her birey yakınlarının manevi desteğine ihtiyaç duyuyor.


Ancak özellikle evli olan danışanlarımın birçoğunda fark ettiğim bir şey var ki; duygularını ve isteklerini eşlerine açıkladıklarında karşı tarafın anlamayacağını, hayalinden vazgeçmeye zorlayacağını veya kendilerini desteklemeyeceğini düşünüyorlar. Ve birçoğu bu konuyu eşine hiç açmıyor bile.


Bir insan kendi ihtiyaç, duygu ve hayallerini tüm şeffaflığıyla paylaşamadığında bu ilişki gerçekten sağlıklı sürdürülebilir mi? Yanındaki kişi hemfikir olur olmaz, destekler veya desteklemez, konu bu değil. (Gerçi bu da bende bir soru işareti ama geçiyorum.) Ancak rahatsızlık içinde yaşayan ve karşısındakine açılacak motivasyonu bulamayan bir bireyin o ilişkide kalması için, önce bu iletişim konusunu halletmesi gerekir.


Sevgili Engin Geçtan'ın çok sevdiğim bir cümlesi var:


"İlişkilerdeki tüm sorunlar ilişkisizlikten kaynaklanır."

Bizi rahatsız eden şeyleri her zaman birbirimizle konuşmuyor ve başkalarıyla konuşuyorsak, ilişkinin ne anlamı kalıyor?


İster kendimizle, ister işimizle, ister ilişkimizle ilgili bir derdimiz olsun; gerçekten değer verdiğimiz bir ilişki içindeysek içimizdekileri paylaşmak zorundayız. Ve karşımızdakinin de yaşadığımız ve hissettiğimiz şeyleri bilme hakkı var.


Aksi durumda yalan söylüyoruz. Ve inanın konuşmanın sonucu her ne olursa olsun, bir yalanın içinde yaşamaktan çok daha az acıtacağı kesin.


5. Gemileri Yakmadan Tartışmayı Bilmek

İlişki nefes alan bir şeydir. Onun da kendi içinde bir yaşam yolculuğu var. Biz nasıl kendi yolculuğumuzda stresle, mutsuzlukla, neşeyle, heyecanla, kaygıyla karşılaşıyorsak; bu ilişkimiz için de geçerli. O da düşecek - kalkacak - büyüyecek - olgunlaşacak ve bazen yorulacak.


Bu yolculuğun bütününde bazen tartışmalar kopacak. Deniz kabaracak, öfkelenecek, dalgalar boyu aşacak. Ve fakat unutmamak gerekiyor ki tam da o zamanlarda erdemimize, sağduyumuza ve değerlerimize ihtiyacımız olacak.


Yıkmak için değil, bir şeyleri tamir etmek ve gemiyi karaya daha sağlam bağlamak için tartışmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu nedenle size ilişkilerle ilgili söyleyebileceğim en önemli tavsiyelerden biri bu:

Kelimeler ağzınızdan çıkmadan önce dilinizin ve dahası kalbinizin süzgecinden geçsin.

John Gottman, 30 yılı aşkın bir süredir evli çiftleri analiz ederek, neden bir arada kaldıklarının (veya neden ayrıldıklarının) anahtarlarını arayan bir psikolog ve araştırmacı.


Gottman evli çiftleri bir odaya alıyor, üzerlerine kameralar yerleştiriyor ve sonra onlardan tartışmalarını istiyor. Burası önemli: Onlardan diğer kişinin ne kadar harika olduğu hakkında konuşmalarını istemiyor. Onlara ilişkileri hakkında en çok neyi sevdiklerini de sormuyor. Çiftlerden, sorun yaşadıkları bir konuyu seçmeleri ve bu konu üzerinde konuşmalarını istiyor.

Gottman daha sonra çiftlerin kamera kayıtlarını izleyerek tartışmaları analiz ediyor. Ve şu şaşırtıcı sonuca varıyor: Mutlu çiftler de neredeyse mutsuzlar kadar kavga ediyorlar. Ancak mutsuz çiftlerin tartışma sırasında sergilediği (ve diğerlerinin sergilemediği) çok belirgin 4 davranış şekli fark ediyor: 1. Birlikte olduğu kişinin karakterini eleştirmek (“Çok aptalsın” ya da “Her zaman saçma davranıyorsun.”) 2. Savunmacılık (Temel olarak suçlamayı karşındakine yönlendirme “Sürekli geç kalmasaydın bunu yapmazdım.”) 3. Aşağılama (Partnerini küçük düşürmek "Sen ne anlarsın ki?") 4. Taş Duvar Olmak (Bir tartışmadan çekilmek, sessizliğe bürünmek veya partnerini görmezden gelmek.)


Bu dört madde sizin ilişkinizde de mevcutsa, dikkatinizi tartışmanın kalitesine ve hedefine vermekte fayda var.


Son Birkaç Ekleme;


Ne çok şey varmış ilişkilere dair söylemek istediğim. Ben her zaman "niyetin" gücüne inanırım. İlk kitabım Yeni Bir Pencere Aç'ta şöyle yazmıştım:


"Kendimi ne zaman zorlayıcı bir ilişki içinde bulsam, derim ki: Ben bu ilişkiyi sürdürmeye ne kadar niyetliyim?


Eğer kalbimle niyetliysem kendimi ve karşımdakini olduğu gibi kabul etmekle başlar ve kendimden yola çıkarım. Ben bu ilişki için neler yapabilirim? Karşımdakine kendimle ilgili neler söylemem lazım? Bunları kafamda netleştirdikten sonra, konuşmanın başında onun da niyetini sorarım:


"Ben bu ilişkiyi sürdürmeye niyetliyim ve bunu gerçekten istiyorum, peki ya sen?"


Cevap "evet" ise, önce kendi yapabileceklerimi, düşünce ve duygularımı konuşurum. Cevap "hayır" ise veya sahte bir "evet" ise zaten ilişkinin ömrü bitmiştir ve kendini daha fazla çaba harcayarak tüketmene gerek kalmaz. Yeni başlangıçlar yapma zamanın gelmiştir."


***

Şimdi sözü üstada bırakma zamanı. Aşk deyince akla gelen ilk şairlerden biri şüphesiz Cemal Süreya. Onun iki dizesi vardır, yıllardır çok naif bulurum, dokunur bana:


Yaşlanıp öyle kol kola yürüyelim mi?

Ne güzel yaşlanırsın sen.


Cemal Süreya

****

Eğer benzer içeriklerden ilham almak ve yaşamınızı dönüştürme cesaretini bulmak isterseniz sizi Haddini Aş E Bülten ailemize hevesle bekleriz.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page