top of page

Toksik Pozitiflik Sizi de Esir Almış Olabilir

Güncelleme tarihi: 30 Mar 2023

İşinizden memnun değil misiniz? - Olsun, en azından bir işiniz var. Bu ekonomide bu bile büyük bir şey.

Ülke gündemi canınızı mı sıkıyor? - Sıkmasın ya, bizden daha kötüleri var. Savaşta olan ülkeler var.

Sevdiğiniz birini mi kaybettiniz? - Güçlü olun, her şeyin bir nedeni vardır. Hem hepimizin bir gün gideceği yer orası.

Sevgilinizden / eşinizden mi ayrıldınız? - Hiç takmayın kafaya, o kaybetti. Sizi hak etmiyordu zaten. Hadi neşelenin biraz.

Muhtemelen zaman zaman hayatınızda bu dayatmalara maruz kalıyorsunuz.

Ve muhtemelen çoğu kez bu dayatmalara boyun eğip, gerçek duygularınızı yok saymaya çalışıp kendinizi iyi hissetmeye zorluyorsunuz.

Hatta o gerçek duygularınızdan suçluluk duyuyor ve derinlere itmeye çalışıyorsunuz.

Yani toksik pozitifliğe teslim oluyorsunuz.

Toksik Pozitiflik Nedir?

Toksik pozitiflik, ne kadar korkunç veya zor bir durumun içinde olursak olalım, olumlu bir zihniyet sürdürmemiz gerektiği inancıdır.

Toksik pozitiflik süreci, gerçek insani duygusal deneyimlerimizin inkar edilmesi, bastırılması ve geçersiz kılınması ile sonuçlanır.

Aşırı yapılan her şey gibi, pozitiflik de deneyimlerimizi örtbas etmek veya susturmak için kullanıldığında toksik hale gelir.

Ancak gerçek şu ki, hepimiz kusurluyuz. Bazen kıskanç, bazen öfkeli, bazen kırılgan, bazen açgözlü olabiliriz. Bazen hayat berbat olabilir.

Sadece pozitif hislere yoğunlaştığımızda, gerçek ve olması gereken insani deneyimlerin geçerliliğini reddetmiş oluyoruz.

''Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve paradoksal olarak, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir. Bu, felsefeci Alan Watts’ın “tersine yasa” adını verdiği şeydir. Kendinizi daha iyi hissetmeye çalıştıkça daha az tatmin olacaksınız. Zaten bir şeyi elde etmek için bu kadar çabalamak ona sahip olmadığınız düşüncesini güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır.''' Mark Manson / Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı



Toksik Pozitiflik Belirtileri

Toksik pozitifliğin genellikle farkında olmayız, ancak işaretleri tanımayı öğrenmek, bu tür davranışları daha iyi tanımlamanıza yardımcı olabilir. İşte onlardan bazıları;

  • Gerçek duyguları gizlemek/maskelemek ve onları sosyal olarak daha kabul edilebilir görünen "sözde iyi hissettiren" sözcüklerin arkasına gizlemek.

  • Hissedilen duygular için suçlu hissetmek.

  • Sorunlarla yüzleşmek yerine onları savuşturmak.

  • Diğer insanları da pozitif duygulara zorlamak. Hatta gerçek duygularını ifade edenleri zayıf ve yetersiz olarak görmek.

  • Duygusal deneyimleri doğrulamak yerine başka birine bir bakış açısı kazandırmaya çalışmak (örneğin: "daha kötü olabilirdi").

  • Yaşadığı bir deneyim sonrası hayal kırıklığı veya öfke, stres gibi duygular yaşayan insanları utandırmak, onlara yüzeysel yaklaşmak veya dalga geçmek.

  • Rahatsız edici şeyleri “yapacak bir şey yok” diyerek yok saymak.


Toksik Pozitiflik Neden Bize Zarar Veriyor?


''İyi olmaktansa bütün olmayı tercih ederim.'' - Carl Jung


Utanç


Acıya karşı olumlu bir bakış açısını zorlamak, kişiyi mücadeleleri hakkında sessiz kalmaya teşvik etmektir.

Toksik pozitiflik, insanlara hissettikleri duyguların kabul edilemez olduğunu söyler.

Çoğumuz sıkıcı veya "kötü" olarak görülmek istemiyoruz, bu nedenle:

A) ''Cesur ve Dürüst olmak''

B) ''Her şey yolunda gidiyormuş gibi davranmak'' seçenekleri arasında genelde ikincisini seçmeye daha meyilliyiz.

Yazar ve araştırmacı Brené Brown, kitaplarının, sunumlarının ve röportajlarının birçoğunda, utancın enerji kaynağının sessizlik, gizlilik ve yargı olduğunun altını çizer.

Başka bir deyişle, saklanmanın, sırların ve inkarın olduğu yerde utanç genellikle sürücü koltuğundadır. (Brown'un Mükemmel Olmamanın Hediyeli kitabının özetini okumadan geçmeyin derim.)

Aslında utanç duygusu ruhumuzu felce uğratan, hissedebileceğimiz en rahatsız edici duygulardan birisi. Ama çoğu zaman, utanç duyduğumuzun farkında bile olmadığımızdan bu duyguyu yönetmeyi de beceremiyoruz.


Bastırılmış Duygular


Psikolojik araştırmalar, duyguları gizlemenin veya inkar etmenin beden üzerinde daha fazla strese ve rahatsız edici düşünce ve duygulardan kaçınmakta artan zorluklara yol açtığını söylüyor.

Örneğin bir deneyde, katılımcılar iki gruba ayrılıyor ve stres tepkileri ölçülürken rahatsız edici tıbbi prosedür filmleri gösteriliyor. (Örneğin, kalp atış hızı, göz bebeği büyümesi, ter üretimi).

Bir gruptan duygularını göstererek videoları izlemeleri, ikinci gruptan ise filmleri izlerken hiçbir şey onları rahatsız etmiyormuş gibi davranmaları isteniyor.

Sonuç mu?


Duygularını bastıran katılımcıların, önemli ölçüde daha fazla fizyolojik uyarılmaya sahip oldukları gözlemleniyor. (Gross ve Levenson, 1997). Soğukkanlı ve sakin görünseler de içlerindeki stres fiziksel olarak onları etkiliyor.

Bu tür araştırmalar bize, çok çeşitli duyguları ("çok olumlu olmayan" olanlar bile) ifade etmenin, nasıl hissettiğimizi doğru kelimelerle açıklamanın ve mimiklerimizi veya tepkilerimizi gizlememenin (ağlamak gibi), duygularımızı düzenlememize yardımcı olduğunu gösteriyor.

Gerçek olanı göstermek istemediğimizde, sahte bir kişilik yaratırız. Bu kişilik bazen neşeli görünebilir, mutlu bir gülümsemeyle, “Her şeyin bir sebebi vardır, olan oldu” der.

Bu şekilde pozitif ifade ve tepkilerin ardına saklandığımızda hakikatimizi inkar ederiz.

Olumsuz duygular ise bir şekilde zihnimizin derinliklerine gömülürler ve bu bastırılmış duygular daha sonra kaygı, depresyon ve hatta fiziksel hastalıklarla gün yüzüne çıkabilir.

Bu yüzden duygularımızı sözlü olarak ifade etmek ve gerçekliğini kabul etmek çok önemli. Hatta bizi aklı başında ve sağlıklı tutan da tam olarak bu.

İyisiyle, kötüsüyle, bütün olarak kendimizi kucakladığımızda, yani kendimizi olduğumuz gibi kabul ettiğimizde, güçlü bir duygusal yaşama yol alabiliriz.

"Biraz olsun kasvet barındırmayan her şey mutlaka bayağıdır" Emil Michel Cioran

İlişkisel Sorunlar


Gerçek olanı inkar ettiğimizde, kendimizle ve dünyayla özgün olmayan bir şekilde yaşamaya başlarız.

Kendimizle bağlantımızı kaybederiz, bu da başkalarının bizimle bağlantı ve ilişki kurmasını zorlaştırır.

Daha önce muhakkak "sadece mutlu edecek şeyler düşün" gibi cümleleri dilinden düşürmeyen, Pollyanna'cı insanların etrafında bulunmuşsunuzdur.

Peki o tarz insanlar yanında ne kadar rahat hissediyorsunuz? Gerçek benliğinizi ortaya koyabiliyor musunuz?


O kişiler dünyanın en iyi niyetli insanları olsa da çevrelerine verdikleri mesaj şudur: "Benim olduğum yerde sadece iyi duygulara izin var."

Bu nedenle, onların etrafındaki insanlar, sahte kimliklere bürünmüş, rol yapan insanlar olur genelde.

Bu bizim için de geçerli.

Kendimizle olan ilişkimiz, genellikle başkalarıyla olan ilişkilerimize de yansır.

Kendi duygularımız konusunda dürüst olamıyorsak, yanımızda gerçek duygularını ifade eden birilerini de bulamayız.

Sahte olursak, sahteyi çekeriz.

Gerçek olursak, gerçeği…


''Doğuştan gelen bir kusurumuz var; hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimizi sanıyoruz. Bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer görünecektir. Çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, mutlu bir yaşam sürdürmeye olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. İşte bu yüzden bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür.'' Arthur Schopenhauer

Toksik ve Toksik Olmayan İfadelere Örnekler



Toksik Pozitiflikten Nasıl Kaçınabiliriz?

Olumsuz duygularınızı yönetin, ancak onları inkar etmeyin. Olumsuz duygular, kontrol edilmediğinde strese neden olabilir, ancak aynı zamanda yaşamınızda faydalı değişikliklere yol açabilecek önemli tecrübeler de sağlayabilirler.

Ne hissetmeniz gerektiği konusunda gerçekçi olun. Stresli bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, stresli, endişeli veya korku dolu hissetmeniz normaldir. Kendinizden çok şey beklemeyin. Öz bakımınıza odaklanın ve durumunuzu iyileştirmeye yardımcı olabilecek adımlar atın.

Birden fazla şey hissetmek sorun değil. Bir zorlukla karşı karşıyaysanız, gelecek hakkında gergin hissetmeniz ve aynı zamanda başaracağınıza dair umutlu olmanız mümkündür. Duygularınız, durumun kendisi kadar karmaşıktır.

Başkalarını dinlemeye ve destek göstermeye odaklanın. Birisi zor bir duyguyu ifade ettiğinde, onu zehirli basmakalıp sözler ile susturmayın. Bunun yerine, hissettiklerinin normal olduğunu ve dinlemek için orada olduğunuzu bilmelerini sağlayın.

Nasıl hissettiğinize dikkat edin. “Olumlu” sosyal medya hesaplarını takip etmek bazen bir ilham kaynağı olabilir, ancak bu tür içerikleri görüntüledikten ve etkileşime girdikten sonra nasıl hissettiğinize dikkat edin. "Canlandırıcı" gönderileri gördükten sonra utanç veya suçluluk duygusuyla kaldıysanız, bunun nedeni toksik pozitiflik olabilir. Bu gibi durumlarda, sosyal medya tüketiminizi sınırlamayı düşünebilirsiniz.

Sonuç Olarak;

Hayat dediğimiz şey ‘’iyi hissetmek’’ değil, ‘’her şeyi hissetmek’’tir.

Hayatın trajik olduğunu ve başımıza kötü şeyler geleceğini kabul edip ona göre yaşamalıyız.

Bu arada insanları ve hissettiklerini de olduğu gibi kabul etmeli, onların duygularını kucaklamaları ve duygularıyla barışmaları için teşvik etmeliyiz.

***

Kaynaklar:



3.052 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page