- Anne süper kahraman ne demek?
- Uçabilmek gibi süper güçleri olan, insanlar için güzel şeyler yaparak, dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışan kişi tatlım.
- Süper gücü olmayan süper kahraman olamaz mı?
- Olmaz olur mu? Itır var!
Esra kızının sorusunu hiç düşünmeden yanıtlayıvermiş ve ona uzun süredir üniversitede birlikte çalıştığı meslektaşı Itır’dan bahsetmişti. “Itır iyilik için, bu ülkenin sorunlarına çözümler üretebilmek için koşuyor.” diye anlatmıştı kızına.
3,5 yaşındaki kızının gözlerinde Itır’a karşı öyle büyük bir hayranlık sezmişti ki, Itır’ın muazzam hikayesini diğer çocuklarla da paylaşarak ilham vermeye karar verecek ve 2014’te ilk kitabı Itır Koşunca’yı yayınlayacaktı.
Süper kahramanımız Itır, bir insanın domino taşı gibi diğer insanları etkileyebileceğini ve insanların bir amaç için birlikte hareket ettiklerinde dünyayı değiştirebileceklerini gösteren gerçek bir ilham perisi olarak Türkiye’deki bir çok çocuğun evine bu kitapla konuk olacaktı.
Neden Herkes Vah Vah Diyor Ama Bir Şey Yapmıyor?
1980’lerde İstanbul’da bir Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nün soğuk duvarlarında 8 yaşlarındaki bir kız çocuğunun bitmek bilmez enerjisiyle koridorları arşınlarken attığı kahkahalar yankılanıyordu. İçinde bulunduğu sistemi, insanları ve koşulları henüz o yaşlarda sorgulamaya başlamış bu deli dolu çocuğun ismi Itır’dı.
Itır psikiyatrist olan babasının iş yerine gidip orada tedavi gören arkadaşlarıyla oynamaktan büyük keyif alıyordu. Ancak hastanedeki arkadaşlarını başkalarına anlattığında duyduğu tepkilere de bir o kadar üzülüyordu. Büyüklerin “Deliden başka arkadaş bulamadın mı?” veya “Vah vah bak sen kadersize, bundan sonra nasıl adam olsun o çocuk!” tepkileri Itır’ı çok rahatsız ediyordu.
Büyükler başkalarının hayatlarını eleştiriyor, aralarında üzülerek konuşuyor, tahtalara vuruyor ama o hayatlar için "vah vah" demekten başka hiç bir şey yapmıyorlardı.
Itır’ın çocuk kalbinde hissettiği bu derin rahatsızlık yıllar içinde onunla birlikte büyüyecek ve dünyayı değiştirmek üzere harekete geçmesi için itici bir güç olacaktı.
Neden Herkes Oturuyor?
Kıpır kıpır bir çocuktu Itır. Onu bir an bir ağacın tepesinde, bir an pencere pervazında ya da evdeki emektar koltukların tepesinde zıplarken görebilirdiniz. Okul başlayınca durulur diye düşünmüşlerdi ama nafile.
Itır sınıfta oturmak istemediği ve sürekli tahta sıraların arasında dolandığı için öğretmeni ikide bir aileyi okula çağırıyordu. Ailesi Itırla her konuştuklarında benzer cevaplar alıyorlardı. “Çok acayip bir ortam anne, 40 tane çocuk kapalı bir yerde neden saatler boyunca otursun ki?” “Onca çocuk orada ne yapıyoruz ki?”
İlk ve orta okulu son derece hareketli ve maceralı geçiren Itır’ı dizginleyen tek şey kitap okumaktı. Kitaplarda farklı yaşamlar, farklı yerler, farklı bakış açıları onun bir kalıbın içine oturtamadığı ruhuna iyi geliyordu.
Liseye başladığında ise erken gençliğin sorgulayıcı kafa yapısı zihninde sürekli dolaşan “neden” sorularını çoğaltmıştı. Neden her gün okula gidiliyor? Neden yaşama coşkusu içindeki bu genç topluluk hep birlikte oturmak zorunda? Neden herkes her gün aynı şeyi giyiyor? Neden hocalar saça başa veya çoraplara takık, enine çizili çorapla okula gitmek neden yasak?
Kurallar, hepimize dikte edilmiş ama kafasında bir türlü oturtamadığı toplumsal düzen denilen tuhaf zorlamalar, herkesin aynı anda aynı şeyi yapmaya zorlanması.. Hiç biri Itır’ın gencecik ruhunda bir anlam ifade etmiyordu.
Her insan ayrı birer bireydi ve herkes kendini bu dünyaya kendi dilinde ifade edebilirdi.
İlgili Yazımız: İnsanı Diri Tutan Duygu: Merak
Bir İşe Yarıyorum!
Tüm bu kabına sığmazlığına karşın Itır çok parlak bir öğrenci olduğundan hocaları ve ailesinin okul müdürüne bin bir dil dökmesi sayesinde liseden atılmadan mezun olmayı ve tek hedefi olan Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girmeyi başardı.
Üniversite hayatı Itır için daha özgür bir ortamda kendini ifade edebilmek demekti. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Caz Tarihi dersinden tutun da, çeşitli öğrenci kulüplerindeki faaliyetlerle bir çok farklı alanda dünyaya yelken açmak demekti.
Ama belki de her şeyden önemlisi bu muazzam keşif ortamının, Itır’ın kanında o güne dek sessizce akan ve bundan sonraki yaşamını değiştirecek gönüllülük tutkusunu ortaya çıkarmasıydı.
Üniversitedeki ikinci yılında, okuldaki bir etkinliğe katılarak dezavantajlı bölgelerdeki çocuklara okuma yazma öğretmeye gittiğinde, Itır hayatında ilk kez kendi varlığının gerçek bir işe yaradığını hissedecek ve ömrü boyunca bu tarifsiz duygunun peşinden koşacaktı.
Yıllar öncesinde psikiyatri kliniğinde tanıştığı arkadaşları hakkında yargılayıcı bir üzüntüyle konuşup duran ama onlara destek olmak için kılını dahi kıpırdatmayan büyüklerinin, onun küçücük yüreğini neden o denli huzursuz ettiğini artık daha iyi anlıyordu.
Herkese aynı cömertlikte davranmayan bu yaşam düzeni insanlar başkaları için üzüldüklerinde değil; başkaları için bir şeyler yaptıklarında başkalaşabilirdi.
Ben Akademisyen Olacağım!
20 yaşına dek “neden” sorusunu koluna takarak sistemi ve düzeni sorgulamış birinin felsefeye ilgi duymaması pek mümkün değil. Nitekim Itır da felsefenin büyüleyici kapısından içeri girerek çift ana dal lisans eğitimini tamamlayıp hem Edebiyat hem de Felsefe mezunu olacaktı. Felsefe, onun oldum olası kendini farklı ifade edebilen ruhunu yansıtabilmek için kendince bir çıkış yoluydu.
Bazı insanlar, ki onlar kişisel farkındalığına daha erken erenlerdir, ne yapmak istediklerini henüz çok gençken oldukça net tanımlayabilirler. Itır da bu azınlıktan biri olarak akademisyen olmak istediğini okulun ilk zamanlarından itibaren biliyordu. Tabi ki bu zorlu yolculukta ilerlerken yine belli başlı düzenlemeler ve kurallara uymayıp bir şekilde esneterek kendine özgü bir dili olan bir akademisyen olacaktı :))
99’da Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladığı Felsefe Yüksek Lisansı ardından Cambridge Üniversite’sinde Felsefe öğrenimine devam ederek M.Phil ünvanını hak etti. Bu ünvanla birlikte İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yarı zamanlı olarak akademisyenlik kariyerine adım atmış oldu.
Şimdi bu noktada Itır’ın düzene sakince itaat ederek durulduğunu ve oyunu kuralına göre oynadığını düşünen varsa yanılıyor. Cambridge Üniversitesi’nin cüppeyle yemek yenen asalet timsali yemek salonunda mavi perukla dolaşan tek kişi yine bizim kızdan başkası değildi.
Maraton Koşmak Zor Diyorsan Kemoterapiyi Dene
Sene 2003.. Amerika’da bir arkadaşının düğününde aşık olunca, Itır tası tarağı toplayıp 2 sene sürecek Chicago macerasına doğru yola çıkacaktı. O dönem Chicago Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalışırken, gönüllü olarak çalıştığı ekiplerle bir çok insanın hayatına dokunmaya devam ediyordu.
Tam da o günlerde bundan sonraki tüm yaşam akışını değiştiren “hareket ederek bağış toplama” fikriyle tanıştı.
Soğuk bir kış günü Chicago sokaklarında bir yerlere yetişmeye çalışan insan kalabalığı içinde koşan bir kadın üzerindeki tshirtle Itır’ı olduğu yere adeta çiviledi.
Koşucunun üzerindeki tshirtte yazan bir slogan Itır’ın gözlerinden kalbine, kalbinden zihnine, zihninden ayak uçlarına kadar tüm hücrelerini bir anda fethetmişti. “Maraton Koşmak Zor Diyorsan Kemoterapiyi Dene!” Bu kadın ne yapıyordu? Ne anlatmak istiyordu?
İşin aslını araştırdığında ABD’de bir grup insanın Lenfoma ve Lösemi araştırmalarına destek olmak için koşarak bağış topladığını öğrenecekti. Bu, o güne kadar duyduğu bir çok fikirden daha orijinal, daha farklı ve heyecan vericiydi.
Team in Training adlı bu koşu takımına girerken o güne dek 100 metre dahi koşmamış ve maratonun kaç km olduğundan dahi habersiz olan kahramanımız 5 aylık sıkı bir hazırlık dönemi sonrası ilk kişisel bağış kampanyasından alnının akıyla çıkacaktı.
Ayrıca bakınız; Haddini Aş Hikayeleri 82: Nazım Salur
Sen Kimsin? Neden Koşuyorsun?
Itır’ın mükemmel bir koşucu olmak ya da dereceye girmek gibi hayalleri yoktu. Onun ilgilendiği tek şey atıl kalmayıp hareket ederek birilerinin hayatı için iyilik yapabilmekti. Ve ABD’de tanıştığı bu fikri pekala ülkesine taşıyabilir ve Türk insanının vicdanlı ve yardımsever kimliğini ortaya çıkarabilirdi.
Her ne kadar düşündüklerimizle gerçekleştirebildiklerimiz arasındaki o çatallı yolun inişli çıkışlı ve oldukça engebeli olabileceğini az çok bilsek de, Itır için bu hayali gerçekleştirmek düşündüğünden çok daha zor olacaktı.
Türkiye’ye döndüğünde bir taraftan yine alışılmışın dışında bir çalışma olduğu için ilkinde jüriden gol yiyen doçentlik tezini verecek, diğer taraftan hayatına bomba gibi düşen ve toplumsal beklentilerle onu belli bir kalıba sokmaya çalışan annelik kimliğine uyumlanmaya çalışacaktı.
Tüm bu köklü dönüşümler içerisinde koşarak toplum sorunlarını çözme misyonu için Türkiye’de bir çok kapı çalmaya başladı. Dernekler, sivil toplum kuruluşları, kulüpler.. Hepsinde benzer sorulara maruz kalıyordu:
Niye insanlar koşan biri için bağış yapsın ki?
Siz siyasal bir mesaj mı vermek istiyorsunuz?
Koşuda birinci olmayana niye para verilsin ki?
Parayı nasıl toplayacaksınız, koşarken sizi izleyenler önünüze mi atacak? 2006 yılı Türkiye’sinde sosyal girişimcilik fikrini içselleştirebilen bir kurum bulmak imkanız görünüyordu.
Hayallerin hayal kırıklığına dönüşmeye başladığı o günlerde Itır kader ortağı Renay’la tanıştı. Renay daha önce Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği yararına koşmuştu ve bu muazzam misyon onu da Itır kadar heyecanlandırıyordu.
İkisi de yüzlerine kapanan kapıların soğukluğuna aldırmadan inandıkları şey için mücadele etmeye devam eden kadınlardı ve birlikten kuvvet doğardı.
Küçük Adımlarla Başlamak
Itır ve Renay kafa kafaya verip fikri somutlaştıracak bir oluşum kurmaya ve insanları sosyal girişimciliğin topluma ne denli fayda sağlayabileceğine adım adım ikna etmeye karar verdiler.
İşte Adım Adım oluşumu ismini bu küçük adımların ilhamından aldı. Tam 2 yıl boyunca bu inisiyatifin iş modelinin ne olacağına, iletişimini nasıl yapacaklarına, STK ve bireyler arasında nasıl köprü görevi üstleneceklerine dair kafa yorduktan sonra şeffaflık, güven ve samimiyet ilkelerine dayalı Adım Adım’ı 2007 yılında kurdular.
İkna ettikleri ilk dernek Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’ydi. Dernek başkanları “biz bu işten bir şey anlamadık, ama madem bu kadar ısrar ediyorsunuz hadi deneyelim“ gibi şüpheci bir yaklaşımla 2008’de ilk kez gerçekleşecek Adım Adım koşusuna ikna oldular. Itır ve Renay çevrelerindeki küçük koşu grupları ve üniversite kulüplerinden zor bela topladıkları 40 kişiyle Antalya’da omurilik felçlileri için koşarak 72.000 TL bağış toplayacaklardı.
Bu başarı sonrası iyilik peşinde koşan bu güzel yürekli oluşum hem toplum gönüllüsü olmak isteyen bireylerin hem de STK’ların gündemine bomba gibi düşecek ve TEGV, , Buğday, TOG gibi belli başlı dernekler ve vakıfları Adım Adım’ın kucaklayıcı kapılarından içeri sokacaktı.
2012’ye geldiğimizde İstanbul’da Adım Adım logolu balonlar ve tshirtlerle köprüyü koşarak geçen binlerce gönüllüden oluşan insan seli Itır’ın gözlerini gururla yaşartarak bu girişim için yıllardır sarf ettiği muazzam emeğin yorgunluğunu silip süpürecekti.
Adım Adım şimdilerde 2022’de ilk başlangıç noktaları olan Antalya’da gerçekleşecek ve 100.000 koşucuyla 100 milyon TL bağışı kutlayacaklar 15. yıl maratonuna hazırlanıyor.
Ashoka Fellow
Yaşamını iyilikle anlamladıran Itır yine Renay’la birlikte Adım Adım sonrası sosyal girişimcilik fikrini bireyler arasında yaymak ve gönüllü olmak isteyenlere rehber olmak için Açık Açık platformunu hayata geçirdiler. Açık Açık’ı ziyaret eden kişiler gönüllü olmak istedikleri alanları, kuruluşları seçebiliyor ve bu kuruluşların finansallarına kadar tüm detayları inceleyebiliyorlar.
Yine bu muhteşem insanlar 2014’te uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan ve dünya genelindeki sıra dışı sosyal girişimcileri destekleyen, bünyesinde Nobel ödüllü ustaları ağırlayan Ashoka’nın Fellow olarak seçtiği 5 kişiden ikisi olmayı başarıyor.
Dünyayı ve sistemleri dönüştürme fikri çatısında bir hayat süren Itır Erhart bugün 20 yıldır akademisyen olarak çalıştığı İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğrencilerin gönlüne taht kurmuş sıra dışı bir profesör; kurumlara ve bireylere sosyal girişimciliği, toplumdaki eşitsizlikleri anlatan bir konuşmacı; Türkiye’deki Tiyatro Kooperatifi’yle deneyimlerini harmanlayarak kültür ve sanata katkıda bulunmaya hazırlanan bir girişimci olarak nicelerine ilham vermeye devam ediyor.
Hikayemi beni derinden etkileyen süper kahraman Itır’ın cümleleriyle bitiyorum:
“Önce yaşamlarımızın birbirine ne kadar bağlı olduğunun bilincine varmamız gerekiyor. Ancak hep birlikte hareket edersek bu dünyayı dönüştürme gücüne sahip olabiliyoruz. Başka canlılar için, bu gezegen için adım atmak, bir şeyler yapabilmek hepimize iyi geliyor, mutlu olmamızı ve anlamlı yaşamlar sürmemizi sağlıyor.”
***
Adım Adım için koşmuş olmak bir kez daha iyi geldi 😎