top of page
Yazarın fotoğrafıPınar Özkent

Öz Güvenimizi Düşüren 4 Zehirli Alışkanlık

Çoğumuz geçmişte başımıza gelen olayların öz güvenimizin en büyük belirleyicisi olduğunu düşünürüz. Ancak aslında öz güvenimiz, çok büyük oranda şimdiki alışkanlıklarımıza bağlı.

Ve yine çoğumuzun benimsediği, biz farkında olmadan öz güvenimizi zedeleyen o kadar çok alışkanlık var ki…

Bu alışkanlıkları belirlemek ve ortadan kaldırmayı öğrenebilmek, bizi bambaşka bir insan haline getirebilir.

Hadi, öz güvenimizi en çok zedeleyen o alışkanlıklara yakından bakalım.




1- Sürekli İnsanları Memnun Etmeye Çalışmak


Çatışmayı çoğumuz sevmeyiz.

Hatta çatışmadan kaçınmak için zaman zaman kendimize büyük haksızlıklar yaparız.

İş yerinde maruz kaldığımız haksızlık karşısında sesimizi çıkartmamayı tercih edebiliriz.

Görevimiz olmasa dahi, bize verilen ekstra iş yükünü kabul edebiliriz.

Hiç sevmediğimiz ortamlarda bulunmak, hiç sevmediğimiz muhabbetlere katılmak zorunda kalabiliriz. (Etrafınızdaki insanları gözden geçirme vaktiniz gelmiş olabilir.)

Eşimiz/sevgilimiz kıskandığı için arkadaşlarımızla geçirdiğimiz keyifli vakitlerden vazgeçebiliriz.

Tercih ettiğimiz bu davranış tutumları o an bizi (vicdanımızı) rahatlatıyor olabilir ancak uzun vadede öz güvenimiz üzerinde büyük hasarlar bırakıyor. Ve iki tarafın da mutsuzluğuyla sonuçlanıyor.

Çünkü diğer insanların istek ve ihtiyaçlarına kendimizinkinden daha fazla öncelik verdiğimizde, zihnimizi kendi değerimizi düşürmesi için eğitiyoruz aslında.

Küçük görünen bu davranışlar birike birike kocaman bir ''ben değersizim'' düşüncesi yerleştiriyorlar zihnimize.

Zaten kendimiz için ayağa kalkmadıkça nasıl güvenebiliriz ki kendimize?

Dolayısıyla, daha öz güvenli olmanın yolu, ne istediğimiz (veya ne istemediğimiz) konusunda insanlara karşı daha iddialı olmaktan geçiyor.

Öz güven artırmanın en basit yollarından biri, ne istediğimizi net olarak ifade etme ve istemediğiniz şeylere hayır deme alıştırması yapmak.

Bu alıştırmaya çok küçük adımlarla başlamak daha mantıklı olabilir. (Ya da şu tarz insanlara dur demeye başlamak)

Davranışı yapmak daha rahat hale geldiğinde, yavaş yavaş daha büyük davranabilirsiniz.


2- Gelecek İçin Endişelenmek


Gelecek hakkında düşünme ve varsayımsal senaryolar hayal etme kapasitemiz gerçekten harika bir beceri.

Bir satranç oyununda rakibinizin bir sonraki hamlesini tahmin etmekten, aya insan göndermeye kadar, geleceği düşünebilmemiz sayesinde olan ve bize fayda sağlayan şeyler.

Sorunları önceden tahmin edip onları daha ortaya çıkmadan önce çözebiliriz. İnsanları bir uzay gemisinde aya göndermeden önce NASA mühendislerinin ne kadar çok varsayımsal problem hayal etmek zorunda kaldıklarını düşünenize…

Ancak yanlış nedenlerle ve yanlış şekilde yapılırsa, gelecekteki sorunları düşünmek sağlıksız olabilir. Bu, özellikle de endişelenme eğilimimiz için geçerlidir.

Endişe, çok verimsiz problem çözme şeklidir.

Gerçekten sorun olmayan bir şey veya çözemeyeceğimiz bir sorun hakkında düşünerek zaman harcarsak, endişelenmeye başlarız.

Mesela;

İş yerinde yaptığımız bir hata yüzünden hemen kovulacağımız üzerine senaryolar kurarız.

Haberlerde bir uçak kazası görürüz ve hemen aklımıza o sırada uçak yolculuğunda olan eşimiz gelir.

Bunları düşünmenin bize fayda sağlamayacağını biliriz ama yine de kendimizi düşünmekten alıkoyamayız. Kafamıza sürekli aynı senaryolar gelir durur. Ve giderek daha endişeli ve gergin hissederiz.

Öyleyse neden bunu yapıyoruz? İyi bir şey elde etmeden sadece kendimizi kötü hissetmemize neden oluyorsa neden endişeleniyoruz?

Çünkü endişe bize kontrol yanılsaması veriyor. Ama sonunda, yaptığı tek şey bizi daha kırılgan hale getirmek.

Varsayımsal bir sorunu gerçekten çözemesek bile (örneğin eşimizin kaza yapması) bunu düşünmek bize kontrol yanılsaması verir. En azından bu konuda bir şeyler yapıyormuşuz gibi hissettirir.

Ama hepsi sadece birer düşünce. Sonunda, tüm bu endişeler kendimize olan güvenimizi sarsıyor.

Bunun için hayatın büyük bir kısmının bilinemez ve belirsiz olduğunu kabul etmeliyiz.

Kontrol edemediğimiz veya anlayamadığımız bazı şeyler var, olmaya devam edecek. Önleyemeyeceğimiz bazı zorlayıcı sonuçlar olacak. Ve çoğu zaman, hiçbir düşünce ve endişe bunu değiştiremeyecek.

Belirsizlik korkusuyla güvenle yüzleşmek, onu inkar ederek yaşamaktan çok daha iyidir.


3- Geçmişe Takılıp Kalmak


Hatalar ve olumsuz olaylar da dahil olmak üzere geçmiş üzerine düşünmek bazen yararlı olabilir.

Geçmişi dengeli ve nesnel bir şekilde değerlendirmek için bilinçli olarak zaman ayırdığımızda, bu genellikle bize büyük bir rahatlama ve öğrenme kaynağı olarak geri dönecektir.

Ama biz genelde geçmişteki bize olumsuz etkileri olan olaylara takılır, onları bize zarar verecek şekilde düşünürüz. Buna ruminasyon deniyor.

Örneğin;

- Yeni bir şey öğrenmeden zihnimizde aynı eski hatayı tekrar tekrar yaptığınızı fark etmek…

- Kendimizi takıntılı bir şekilde o trajediyi veya kaybı nasıl önleyebileceğimizi hayal ederken bulmak…

- Geçmişteki olumsuzluklara takılıp kaldığımız için şimdiki zamanda iyi şeyleri kaçırdığımızı fark etmek…

Bunlar birer ruminasyondur.

Geçmişteki hatalara o kadar çok kafa yorarız ki, şimdiye ve geleceğe olan güvenimiz zedelenir.

Tüm dikkatimizi düne verdiğimiz için bugüne yatırım yapacak hiçbir şeyimiz kalmaz.

Dikkatimizi ve enerjimizi ruminasyonla boşa harcamamak için geçmiş hatalar ve kayıplarla barışıp onları kabullenmeliyiz.

Saplantılı bir şekilde üzerlerinde düşünerek onları değiştirebilecekmişiz gibi davranarak sadece öz güvenimizi zedeliyoruz. (Dayanıklılık yazımızı hatırlayın.)

Geçmişi değiştirmek gibi bir süper gücümüz yok. O yüzden orada yaşama ısrarımızı bırakmalı, şimdiye odaklanmalıyız.

Bunu yaptığımızda öz güvenimiz yerine gelecek.

4- Duygulara Güvenmek


Güven söz konusu olduğunda temel ikilem, duygularımızın değerlerimizi geçersiz kılması oluyor.

Örneğin;

DEĞER: Toplantı sırasında aklımıza çok iyi bir fikir gelir ve bunu patronumuzla paylaşmak istemek.

DUYGU: Bu fikrin patrona aptalca geleceğini düşünüp endişelenmek.

Böyle bir durumda duygu değeri alt eder ve biz de susmayı tercih ederiz. Fikrimiz kendimize kalır.

Ancak öz güvenli olmak, korkmamıza rağmen değerlere göre hareket etmek demektir.

Fikrimizi söylemekten kaçındıkça o bir alışkanlık haline gelecek ve o konuda gergin hissetmek de. Bu da gittikçe öz güvenimizi zedeleyecek.

Öte yandan korkmamıza rağmen fikirlerimizi paylaşırsak, o da bir alışkanlık haline gelecek ve gittikçe kendimize daha çok güvenmeye başlayacağız.

Duygularımız bizi korkuyla uzaklaştırırken değerlerimize göre hareket etmenin bu kadar zor olmasının nedenlerinden biri, duygularımıza dolaylı olarak güvenme alışkanlığımız aslında.

Kültürümüz de duyguları yüceltme eğiliminde. Ve ne yazık ki, duygulara olan bu koşulsuz güven yanlış yönlendiriliyor…

Duygularımız kullanmamıza bağlı olarak bize yardımcı da olabilir, bizi yoldan da çıkarabilir.

Duyguları dinlemek önemli, ancak onlara asla güvenmemek gerek. (Duygularımız bizi kandırıyor mu?)

Onlara körü körüne güvenme alışkanlığından vazgeçmeli, bunun yerine değerlerimizi takip etmeyi hedef edinmeliyiz.

Zihnimiz duygularımıza rağmen değerlerimize göre hareket ettiğimizi algıladığında, ancak o zaman gerçekten kendimizden emin hissetmeye başlayabiliriz.


Birkaç Küçük Ekleme


- Eğer henüz Haddini Aş Bülten üyesi değilseniz ve benzer içeriklerden ilham almak isterseniz; buradan bülten ailemize katılıp, aynı zamanda ücretsiz E Rehberlerimizi indirebilirsiniz.


- Eğer;

  • İş yaşamınızda sıkışmış ve mutsuz hissediyorsanız;

  • Kendi işinizi kurma hayaliniz varsa;

  • Kariyerinizdeki bir sonraki adım konusunda netliğe ihtiyacınız varsa;

  • Ne iş yaparsanız daha başarılı ve mutlu hissedeceğinizi henüz bulamadıysanız;

Mentor olarak da yolculuğunuza eşlik etmeye hazırız.


Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


Yazı: Blog2_Post
bottom of page